EVA NEVA'NIN ANNESİ
Dönemin son haftalarındayız. Dibimiz taze değil. Kulağımıza gelenler kambur bir misafir gibi, yüzünü göstermiyor. Efendim neler mi oldu? Haftanın yayın akışı geliyor. Bu kez sondan gidiyorum. Oradakiler yoğun, dağılmasın.
Bugün müdür yardımcım aradı. Bir öğrencime Oğuz Atay okuyabilecek olgunlukta olduğu için Tehlikeli Oyunlar romanının incelemesini proje olarak vermiştim birinci dönem. Şimdi velisi diyormuş ki:"İntihara sürükleyen bir roman verdi öğretmeni. Sana uygun diye vererek ne kastetmişim?" Bizim Oğuz gelse derdi ki intiharın geçtiği romanım Tutunamayanlar. Beni yine anlamamışlar. Tehlikeli Oyunlar'ı okusalardı böyle bir konu olmadığını, çok güzel bir roman olduğunu görürlerdi. Ayrıca Oğuz Atay'ı bir kere okuyan anlaşılmamanın sancısını bilir, birini anlaşılmadığını düşündürterek üzmezdi. Onlara demeliyim ki romanlarda intihar, eşkıyalık, fakirlik, öldürmenin vicdan azabı, tecavüz, savaşlar geçiyor. Ve çoğu da bizim başyapıtlarımızda. Okuyun diye önerilen klasiklerin içinde var hepsi. Ve malesef romanlardaki konular hayal gücü değil, hayat. Mevzu insanın başına bunlar geldiğinde nasıl başa çıkılır, yaşadığında neler hissedilir, bunları okutmak. Ruhun reçetesi gibidir. Dünyada yalnız değilsindir, empatidir, daraldığında okudukça dar ağacından inmektir.
Ayrıca bir öğretmenin işine çokça karışan Eva Neva, Itırcan, Boğaçhan anneleri diye bir veli grubu oluştu. Öğretmenin öğrencisi için en iyisini düşüneceğine güveni olmayan, evladının çabalamasını beklemeden onun yerine not isteyen bir grup. Evlerde, sokaklarda bu mesleğe değer azaldığı için davranışlarda da güzele dair cimrilik başladı. Biz bırakın halıyı tozu gitsin diye dövmeyi, halıya motifi eskir diye bakamaz olduk. Evlatlara toz kondurulmadığı için halı tertemiz, haklısınız. Ama bazen düşmeliler, kaldırmayın. Çukurlar her zaman mezar değildir, bir tohum için de açılır. Öğretmenin bunu göstermesine izin verin. Ama yok benim çocuğum diye başlayan öyle biricik ve sadece size dair biricik cümleler var ki. Vurmak ya da rencide etmek söz konusu dahil bile değil. Neden sözlüsü yüz değil de doksan ya da seksen konuşmaları geçiyor. Ödevini yapmamış dediğinde bizim şöyle bir durumumuz vardı diye başlayan cümleler. Öğrenci birey ya da ayrık değil. Hep veli ile biz diye başlıyor ve bitiyor cümleler. Hakları yeniyor gibi aile savunuyor. Öğrenci öğretmenle konuşup halletmekten ziyade aile konuşuyor. Bu böyle ne kadar sürer bilmiyorum ama öğretmenlerin de velisi var: kendisi. Biz de değer görmek, konuşurken göz teması, ders anlatılırken var olduğumuzu kabul ettirmek isteriz. Yokmuşuz gibi ya da notmuşuz gibi bakılmasın isteriz. Kişisel bir saygı değil de bir yol gösterici olduğumuz için mesleğimize hürmet bekleriz. Yol kırıklarımızla dolu ve ayaklarımızı kanatan kendimiz. Bizi saran, soran bir dönemde değiliz. Tabii ki bize güç veren nice öğrencimiz de var. Onlar bu konunun yoklamasında değil. Biz bu yoklama kalabalık da olmasın diye çok uykusuz kaldık, sınavlardan geçtik. Bu sınanma ağır, bu kâbus bir uyanıklık bekler. Uyuma evladım diye bağırsam şimdi " Hocam, benim çocuk güzel bir rüya görüyormuş, bölmüşsünüz." diyecek kadar abartısız bir veli- öğrenci ekibinde ya bu işler ne?
Yorumlar
Yorum Gönder