HOŞ GELEN

    Her gün sinek avlayan dükkânı açan esnaf gibi olsam da yine yazmaya başlıyorum. Ben bu dükkânı kendime güzel kahveler ısmarlamak için açtım. O zaman kahvemi de alayım ve ne anlatacaksam anlatayım artık. Bu hafta yaşadıklarımı anlamanız için neredeyse bir yıl öncesine gitmeliyim. Gidiyorum, geldik kaptan, burada inebilirim. Burası neresi? Bir yıl önce derste bir ân. Ağlıyorum, dersin sonundayız. Karşı taraftan bakılınca ne acemice, bir öğretmen asla ağlamamalı, duygusal olmamalı,sınıf yönetimi iyi olmalı, bla bla bla...
    Neden ağlıyorum oraya gelelim. Bir öğretmen arkadaşımızın hamileliğinde, bebeğinin edwards sendromlu olduğunu öğrendiğinden doğumuna kadar her duygusunda vardım. Bebeğinizin bazı eksikliklerle doğacağını bilseydiniz onu içinizde öldürür müydünüz? Yokladım, çoğunluk bu soruya onun yaşayacağı zorlukları bildiğim için ....öldürürdüm, diyor. Peki bebeğinizin yalancı, cimri, adaletsiz olacağını söyleselerdi, bazı insanî soyut eksikleri olacağını bilseydiniz ne yapardınız? Muhtelen onun kararı, karakteri derdiniz. İşte yaşam hakkı da onun kararı olacağı için arkadaşım bebeğinin yaşama hakkını, mücadelesini ona verdi. Zeynep doğdu, küvezler, şehir-hastane değiştirmeler, ameliyatlar derken zorlu süreçler başladı ve devam etti. Arkadaşım toparlandıktan sonra izni bittiğinden ve bu süreçte de hayatın akışının iyi geleceğini düşündüğü için derslere geri döndü. Öğrencilerden biri de boş geçen derslerin dolmasına bozulmuş olmalı ki densiz bir laf etti. Bir tarafın yıkılacak her şeyini fırtınaya verdiğini, güneşsiz sabahlar doğurduğunu, titremelerini bilin , sonra diğer tarafın kendi rahatlığı için iki lafını duyun, ne yaparsınız? Ben ağladım, bana ağır geldi. Bu çıkarcı hayat dengesi dengemi bozdu. Onları da suçlayamam. Başkasının özelini anlatamadığım için bilmediler, şöyle şöyle oldu deseydim eminim dikkatli olurlardı. Ama ben bildiğim için ağladım, onlar ödevlerini yapmamalarına kızdığımı zannedip ağladığımı düşündüler. Günler böyle geçti. Sonra Zeynep tedavilere ve özel durumuna dayanamayıp bu dünyada az kaldı. Bir insan nasıl teselli edilir? Onu tek yakalayıp sarılmayı bekledim. Olanlar oldu, ağlamaya başlayan arkadaşım sarıldıkça daha da ağladı. Ben de " Allah sana bir sınav verdi, senin du dünyada da ona güzel bakıp bakmayacağını görmek istedi, gördü, razı oldu ve sınavı bitirdi. O senden razı." dedim. Daha bir sürü şeyler söyleyip hıçkırıklarına eşitledim cümlelerimi. Bir gül yarası günlerimizde kaldı öyle. Derken güzel bir haber aldık hamile olduğuna dair. Kötü tecrübe korkutur yeni günleri ama insan umut etmeyi de yakasında taşımalı diye diye dokuz ayı geçirdik. İki gün önce sabah vakti bir telefonla hastaneye gittim.Doğumhanenin kapısında bekledik, baba ilk anneyi sordu, bana bebeğinin ellerini  saymak, kime benzediğine bakmak kaldı. İşte bu, korku ile güzel telaş arasında sıkışmak... Şükür ki ikisi de sağlıklıydı odaya alındığında. Annenin acılarında babaların da kesik kesik olduğunu, bir evin içinde iki insanın birbirinin her şeyi olabildiğini sevinerek izledim. Bir tarafın dizleri tutmadığında iyi bir insanın rızkıyla doğrulduğunu gördüm. Sonra bir insanın dünyadaki ilk saatlerinde, ilk gecesinde, ilk kakasında, ilk ağlayışlarında, isminin ilk kulağına okunuşunda vardım.  Bu yaşa kadar hepsini gördüm, bebeklere baktım, geçmiş günlerde bebekleri annelerden önce de kucağıma verdiler ama bu ilkler bir arada ve uzunca şimdiydi. Anne ameliyat acılarıyla kıvranırken bebeği hemen emzirmeye çalışmalarında dedim ne de herkes alacağını alıyor. Ve anneler evlatları için bunu nasıl da izin vere vere seyrediyor. Annesiz evlatları düşündüm, ne yapmışlardır? Böyle bir merhametle başlamamak dünyaya, boğazda hiçbir şeye yol açmaz. Bir yumru, bir ağrı... Birilerinin seni bu kadar sevmeye hazır olması, nasıl da kat kat giydiriyor dünya soğuna karşı. Annemle babam da yüzüme bakıp bakıp öylece gülümsemişler midir sebepsiz? Haziranda üşüyeceğini sadece anneler düşünür, bu düşünce bir şiir gibi... Sabaha kadar uyumadık, hiç uykusuz hissetmedim. Bana dünyada ilk günümü gözlemleyip anlatacak biri olsaydı keşke, demesin diye her ânına baktım. Buraya o kadarını yazamayacak olduğumu bildiğim için burada kesiyorum.  Bir gün miniğime uzunca anlatırım, size kısacasını bile uzunca anlattım. Ona, beni dinleyeceği için Allah sabır versin, bir de güzel bir ömür... Hoş geldi, şöyle bir yere geçmesin, kalbimizde bir yere geçsin. 

Yorumlar

Popüler Yayınlar