KARIŞIK SALATA


    Ne oldu geçen hafta, biraz konuşalım isteğiyle geldim. Sahilde güzel bir sesle toplanan kalabalık gibi, fikir de toplar mı etrafına? Derdim bu değil aslında, içimi toplamak... Bir önceki yazımda anlattığım veli profilinin eylemleri devam etti. Meğer dedikleri arasında bekar olduğum ve anne olmadığım için onu anlayamayacak olmam da varmış. Ben de hemen evlenip, anne olup öğretmenlikte mertebe atlamaya karar verdim. Bu ironiyle gün boyu dolandım. Eskiden annelik, kariyeri durduran ve kariyere tercih edilen bir geçişti. Şimdi kariyerim için anne olmam gerektiğini öğrendim. Düşündüm sonra koşup doktorlara siz kanserli bir hastayı tedavi için kanser mi oluyorsunuz, demek istedim. Devam ettim bir psikoloğa doğru. Siz peki? Şizofren hastanızı anlamak için şizofren miydiniz geçmişte? Peki polislerin hepsi suçlu mu olur bu durumda, diye düşünürken dostların elleri omzumda, kalktım. 

    Okulun son haftasıydı, öğretmen arkadaşlarla kahvaltı, kahve içimleri, akşam yemekleri içerikli birçok etkinlik yaptık. Vedam üzerine o kadar  göndermeyen gözlerle gitmedim ki, ben hep buradayım anladım. İnsan sevdiği yerden giderken kurak ama sevildiğini bir arada görünce gözleri dolu, kuraklığı şen...Dün Deliha filminin bir repliğine rast geldim. Diyordu ki :"Ben sevilmeyi tanımıyorum ki!" Bu cümlede yorulmadığım için insanlarıma teşekkür ettim. Çıkışlarda kafeye gittik. Bebekleri de geldi, sevdik. Ağlamaya başlayınca şuradan bir veli geçse ne der, susun yavrum dedim. İzahı olmayan şeylerin mizahı yapıldı. Yapımız bu! Geçmişte de çok ağladığım mevzuları şimdi bir sitcom tadında anlatıyorum. Ezildin tamam, şimdi şarap gibi olmanın vakti. Başka şeyler de yaşandı ama şeffaf olamıyorum. Suyun içinde bir şeyler daha oldu, onun bilin yeterli. Allah'a dedim ki :" Bu kısımları duyma Allah'ım, seni seviyorum ama tökezliyorum, yetişeceğim."  İnsan bazen kaderinin kanayan bir yarası var zanneder, hastalanır, düşer takatten. Sonra üzerinde deresiyle barışır. Zaten yetişeceğim diye seslendiğim Allah, ayakkabılarım gibi değil mi? Seninle! Beni duyduğunu biliyorum, özellikle herkesin uyuduğu saatlerde. O saatlerde biri daha uyumamıştı: öğrencim. Beni sevdiğine dair içinden gelen bir mesaj yazmıştı. Kimin kime iyi geleceğini, hangi elin sizi el yapanların arasından alacağını bilemiyorsunuz. Öğrenci demişken sınıfım da bana bir sürpriz hazırlamıştı. Sene başında yabancı olduğum o gözlerin, gözünün bebeğine sığması, toplanması, ne yuva hissi. 

    Yuvan gibi hissettiren arkadaşlarla da konuştuk. Sevip de ayrılan, ayrılıp da unutamayanlar vardı masada. İnsan birini tüm kusurlarına rağmen, kendine düşman ola ola sevebilir mi? İnsan birinden gide gide ona varır mı? Gönül, tüm organları sahipsiz bırakıp onda sabahlar mı? Hepsine açık hayat. Masanın diğer sahipleri ile uzunca kalkmadık, saatlerce konuştuk. İnsan açıldıkça açılıyor, kıyı uzakta kaldığında seni eve bırakanları unutma dedim. Şimdi dememe vakti yani susuyorum, evim bildiğim kitaplarımdan birine dönüyorum. Size bu yazıyı bırakırken, bıraktığım yerden devam...

Yorumlar

Popüler Yayınlar