YAZ TATİLİ ÖDEVİ
Merhaba Dostlar diye başlamak istedim bu yazıya. Çünkü ben bu yazıyı yazıyorsam demek ki uzun zamandan beri içimde düşen bir şey, yere çarptı demektir. Evet ölmüştür ama artık ne olduğuna dair bir tespitim olacak ve cenazeme sahip çıkacağım. Ve cenazeler kalabalık olduğunda insan gidenin yokluğuna koyacaklarını buluyor aramadan. Okuyorsanız siz benim gömdüklerimin cenazesine katılmışsınızdır, aramadan bulduklarımsınız. Ben adınızı bilmiyorum ama siz seslendiğimi ve sizi koyduğum yeri biliyorsunuz. Ne uzun bir giriş yaptım, insan başlarken bilmiyor dostlar. İçimden geldiği gibi olduğu için durdurmadım. Benim içimden de gelir biliyorsunuz. Nereden kalkıp geliyorlar ona geçeyim artık.
Bu yaz tüm asla'larımı nasıl yaşadığımı anlatacağım biraz. Bir daha asla çalmam dediğim kapıların ev sahibi olup nasıl da tuttum kollarını? Bir daha görmem dediğim kişilerle karşılıklı oturup merakla sorular sorduğumu gören kader gülüyordu muhtemel. Elimde olmayan şeyler yüzünden beni yerin dibine sokan insanlara, bir çay daha alır mısın diye sordum. Bu yerlere şu şartlarla gelirim dediğim yerlere, öyle koşulsuz gittim ki hayrete de yazık. Onlarla gitmem dediğim yolları, onlara tarif eden ben oldum. İnsan yutmam dediklerine nasıl da acıkıyor? Hayat size öğretiyor, siz o derste olmasanız da. Ama içimde kin tutmama izin vermeyen, egomu benden önce öldüren, kalbime kibrin kabrini yapan Allah'a da şükür. Zaten şükür Allah'la görülür. Ben sandım ki çizgilerimi çekiyorum, kendimi koruyorum. Nefsimin boğazına kaşık kaşık doldurduğum nefret döküldü. Kazan devrildi. Bu kez isyan başlamadı, bir fark edişle kazanın içine girip piştim. Dedim Allah'ım gönlümün kirli sularını akıttığın için teşekkür ederim. Bu suya sabuna dokunmaz hâllerimi geçtim. Herkesi affettim. Bir tele takılışımdan kurtulur gibi değil, kurtulmak değil bunun adı. Tel batarak öğretti, kanım bugün dışarıyı görmek istedi. Gözlerimin kan çanağına dönmesine gerek yok, ağlamanı durdur bak başka yerden. Baktım.
Bir de uzun zamandan beri ettiğim bir dua bugünlerde gerçekleşti. Nasıl olacağını, ne yapacağımı bilmeden gecelerce konuştum. Şöyle mi yapsam, böyle mi tutsam, şuraya mı koysam, buradan mı alırım dedim, olmadı, olduramadım. Sadece ben bilmiyorum deyip tarifi için dua etmiştim. Birden dağınık taşlar çekildi köşelerine, yol açıldı. Ayağıma düşürmeden, zorlayıp terlemeden sancısını çok çekerek ama seninle konuşarak... Kara bulut üreten gökyüzüne elveda. Sisin üstü kalsın.
Ayrıca okulun hareketli bazı sınıfları benim payıma düştü. Dedim ki biz onca kişiler, mekanlar, zamanlar arasından sıyrılıp şu saatte, bu sınıfta birlikteysek demek ki bir hikâyemiz olmalı. Boşuna değil, ne zaman boşuna oldu ki? Dinlediğim bir röportajta sunucu tesadüf yoktur tevafuklar vardır dedi. Burası bilindik. Tevafuk, hak edilmiş tesadüftür dedi. Burası bilmediğimdi. Daha önce duysaydım öğrencilerime derdim ki biz birbirimizin kaderinde bir koltuk hak ettik, inanın tesadüf değil, bu filmi birlikte izlemeliydik.
Yine uzadı da uzadı değil mi? Köyüme giden yollar gibiyim ama varınca yıldızları çok yakından görmeyi ve dalından meyve yemeyi seviyorum. Bu yazı da sizde böyle bir his uyandırsın, uyandırmasa da boş verin, uykusunu alsın.:)
Yorumlar
Yorum Gönder