AYLIK Z RAPORU
Haftalık değil aylık bir durum raporu geçmek için geldim: Bazı şeyleri kabullenerek, başımı öne eğerek, kendimden habersiz döndürdüğüm dolaplara kendimi de bindirerek... Eller yukarı diye kendimi tutuklayarak...Hapishanemin kapılarını açarak...Olanlar yine olması gerektiği gibi olacaktı ya sen olmasını istediklerini ocaktan hemen niye alıyorsun diye kızarak...Ocaktan hemen almam da olması gereken miydi diye sorgulayarak...Herkes de ocakta çok bıraktığımı, pişmeyi-taşmayı-altını açmayı abarttığımı söylüyorken üstelik. Bu girişlerim niye uzun bilmiyorum. Afrika toplumlarında çadırdan evlerin girişi çok uzun olurmuş. Aslan, kaplan girmesine karşı hazırlık yapılsın diye. İçimde bir yerde girişi uzun yapmamın sebebi bu olabilir mi? Açtığım evimin özüne ulaşırken hangi duyguyla yüzleşmeyi yırtıcı hayvan saydım ki?
Efendim giriş yapıldı. Aylık rapor vereceğimi söylemiştim. Bir aydır kendimdeki yeniliklere bakıyorum. Saçlarım çok dökülmeye başladı, ağaç olsam sonbahar deyip geçecektim. Bir ağacın ruhu içimde deyip geçtim. Rüyalarımı eve geç gelen çocuklarının başına neler gelebileceğini düşünen anneler yazıyor bu aralar. Canımı sıkan her şey, dişlerime ayna gibi davranıyor. Kenetlenmiş bir şekilde uyanıyorum. Siz kentleşmiş diye de okuyabilirsiniz. Sıkış tıkış dişler... Sonra yeni bir okula geçtiğimi anlatmıştım. Nasıl gittiğini soruyorlar. Sanırım ben gitmeyi sevmiyorum, sorunum bu. Herkes ve her şey çok iyi olsa da alışmak niye bu kadar önemli? İnsan, insanın detaylarını bir sokağın köşeleri gibi bilince oraya ev kuruyor. Bana neyi sevdiğimi sorsalar kabullenilmiş hissedeceğim ve 'sizi' diyeceğim. Burada beklemedeyim. Beklerken bizim kızlara sağlık durumundan Samsun'a dönebilir miyim dedim. İnsan bu soruya hemen bilgilendirmeyle cevap veremiyor tabii. Hayırdır yaniii. Dedim ben düğün, cenaze, mevlidlere katılmak istiyorum. Balkonunda teyzelerin oturduğu, sokaklarında çocukların koşuşturduğu diyarları özledim. Bir akşam aile evinde yatak serilse her şey düzelecek gibi. Annem duysa sen düğün, mevlide katılmayı sevmezsin ki, hem yerini de yadırgarsın derdi. Mevzu etkinlikler değil anne derdim, mevzu aidiyet, mevzu köklenmiş şeylere tutunmak. Mevzu zaten yattığım yerin değişmesi. Ben bu güzel olmasına güzel şehirde bana masal okuyan insanlarımı bulamadığım için uykuya dalamıyorum. Çünkü herkes masalın içindeki iyi olmakla meşgul, yani herkes kendi masalında. İnsan o yüzden ilk masallarını dinlediği yere dönmek istiyor. Bu kurallara uymayan bir istek. Kurallara ve kurullara göre emekliliğimdeki puana göre bile gelemem. Kurallar diyor ki evli olursan olur. Evlilerin kocası var da bekarların ailesi yok mu anne? Sistem o teyzelerden yana ve yanımızda değil. İnsanın kendisi yanında olacak tabii, canım kendim. Sen olmasan her şey daha zor olurdu. Kendimi sevmeseydim bu aralar yaşadığım bir hadise, büyük bir hadise olurdu. Sesimi ince bulan ve bir bakayım bende de bulunur mu diye taklit edenlere o kadar alıştım ki ben o sınavı verdim aslanım, hadi otur yerine diyorum. İnsan huzurlu olduğu yerde, dinlenildiği yerde akıcı konuşur. Kendinin oturmadığı yerlerde sesiniz de içinize doğru ve parçalı bulutlu. İçime doğru koşarken de bir sorun mu var diyenlerin şehrindeyim. Ben ayaklarımı da çok seviyorum ve hayır ağlamıyorum. Evet oldu bazı şeyler, ben küçükken .... anlatırken gülümsedim. Acıyarak bakmayın. Dışımız niye yedi yaşındaki doğum günü çocuğunun arkasındaki vitrin gibi önemseniyor? Benim dantellerim yok, vitrinim yadigarlı değil diye sıkıntı etmedim hiçbir zaman. Siz de doğum günlerinde çocuğun gülümsemesine odaklanın, vitrin solar. Gülmek, yılları yol gibi gösteren çizgilerin arasında bile taze bir çiçek. Ben yakında bir yaş daha alacağım ve belki bir çizgi daha. Beni öp de gülmekten bir çiçek tohumu ekilsin yanağıma anne.
Yorumlar
Yorum Gönder