NE ANLADIN YURDAGÜL?

 

 Bu akşam, ben bir çay suyu koyayım diyerek çok sıradan olan o cümlenin aslında çağ açıp çağ kapatması gerektiğini düşündüm. Düşünsenize efkârın mı var, iyice işin içinden çıkamadın mı çay suyu koyarsın. Aynı zamanda muhabbetin güzel gittiğini fark ettiğinde biri dizlerine vurarak en iyisi ben bir çay suyu koyayım der. İki karşıt duruma da uyan ve her evde bulunan yani herkesi eşitleyen bir yanı var çay suyunun. Demlenirken mutfağa yayılan sıcaklık ve sessizlik aklındakileri  daha iyi duyurur. Aklımızda ne var? Fikrimiz nasıldır?  

 Bu aralar neyi düşünüyorum biliyor musunuz? İyinin ve kötünün baktığımız yere göre nasıl da değiştiğini. Ya da anlatana göre nelere kâdir olduğunu. Hemen ne diyorsun hanım kız, denmeden anlatayım. Mesela aslanın bir ceylanı avladığı belgesel izlesek. Aslan aleminden izlersek aslan, günlerdir bir şey yemeyen çocukları için bir yem getirmiştir. Vahdır, tühtür, artık boğazlarından bir lokma mı geçsedir. Ha şimdi, biraz daha hızlan diye heyecan ve gerilim bile oluşabilir. Nereden bildiğimi sorma gafletinde bulunup da karanlık tarafıma ışıklar tutmayın. Aynı olayı ceylanlar aleminden yorumlarsak bir ceylanın aslandan kaçarken atan ürkek kalbine, bir de ayaklarına bakarız. Hadi kızım dayan, pes etme deriz. Boğazına bir aslan dişlerinden oluşan prangalar vurulsa da yavrusu için bir dağ gezmesine türkü yakılır, artık anneden öğrenilecek hikâyelerin mürekkebi kanlıdır ve gezmesindir bu dağlarda, seni avlarlardır. Şimdi diyeceksiniz ki aslanla ceylan mı derdin? Değil efendiler, onlar doğanın dengesinde insan karışmadıkça yaşamanın ihtimalini hesapladılar zaten. Takılmanız gereken insan karışmadıkça dediğim yerde gömülü. Nasıl da dünyanın savaşlarında güçlüler hikâyelerini tarih kitaplarına aslanların ağzından yazdırıyor. Ama biz biliyoruz bu ceylanların başka olduğunu, bu ceylanların aslanlara kafa tutup boynunu kaptırmadığı bir yer var. Kalan ceylanlara ilham olduklarını, hatta aslanlara ceylan olabilme gürbüzlüğünü bıraktığını. 

Giden ceylanların cennetinde şimdilerde yollar ne kalabalık,  sokaklarında çıkmazlık olması ne güzel. Gelenler kalanları bekleyecekler, kalanlar inanmışlara ve inanmamışlara  ölürken nasıl yaşanması gerektiğini gösterecek. Aynalara bakıp gözümün içinden boş bir odaya seslenir gibi seslendim. Yankılı bir orada mısın, sen nasıl davranırdın, sen kimlerden tarafsın?  Sorup sorup cevap anahtarını daha hazırlamadım diyen öğretmene özeniyorum.  Bir şeyler yapıyoruz işte, bizimki böyle tarif edilir. 

 Branşımı bilmeyenlere kalsa tarafım belli ve epey bir şey yapıyor olmalıyım ki din kültürü öğretmeni zannediliyorum. Allah'ı hatırlatan bir yanım varsa ne mutlu ve Allah'ı hatırlatmıyorsam ne acı. Ama din kültürü sanılmasının sebebi baş örtüsüyse biz şekillere matematikte bakıyoruz canım diyerek herkesi göndermeli. Bir ara da adımdan dolayı Trabzonlu muydum? Ne denir, bana hiçbir yer Trabzon değil.

 Dünya üzerinde her şey sorulabiliyor ama her şeye cevap bulunamıyordu. Adım da o kadar farklı versiyonlarını gördü ki adımdan bile emin değilim. Halime, Arife, Fadime, Fatma, Fatime, Hanife, Rabia ve Elif.  Hiç sıkıntı değil, evet hep karıştırılır zaten, evet babaannemden geliyor isim, aslında tatlı falandı. Ayyylar, tühler... Hayatımda birine değer vermek istersem ilk adıyla başlarım, isim ezberleyemeyenler vardır tabii lafımız yok.  Zaten nasıl lafımız olsun,  bu canını sevdiğimin memleketinde hemen paket yapılıyorsun, harcıyorlar. Evet, temassız var yani dokunmadan tertemiz harcıyorlar. Biz diyeceğimizi yine der miyiz?  Ne zaman demedik? Kâh içimizden kâh buradan.  Buraya gelenler, gözlerinize kara sular inmesin, kirpiklerinizin bağı çözülmesin. Biz de dua işlerine bakarız. Dilencinin önündeki en küçük para, cesaret verir bırakana. Az hiçten iyidir. Sizden ne mi isterim? Az da olsa dua. Dilenci dua eder, dua edilsin diye. 

Yorumlar

Popüler Yayınlar