KALBİMDEKİ BAKLALAR
Bir kitabı bitirip geldim. Evi olmamış birinin ev olamaması üzerine dört yüz küsür sayfalık bir eser. Aslında birçok evi vardı ama insan ev istemez, evi gibi hissettiren insanları olsun ister. Bunun üzerine bir yolculuktu. On dört saatlik kitabı dinledim. Aslında kırk yıldır evsiz hisseden bir insanı on dört saat dinledim, ne ki hissettiğinin yanında. Kendimi de dinledim. Bu hafta kendimde bir değişime yol açtı dinlemem. Ben diyorum ya hani bir yolunu bulup gitmeliyim, kök salamadım diye. Şehir duymuş olabilir. O da kendinden gitmek isteyene, bir yer göstermiyordur. Birazdan gidecek olana yatak serilmez. Sana artık hak veriyorum ve bana kollarını açmaman bundan diyorum kendimce. O yüzden senden gitmemeye karar verdim yani seni sevmeyi deneyeceğim. Sen de diyorsun ki hı hı hı tabii, gidemediğinden bunlar. Bunları ikimiz de düşünmeden birbirimize şans verelim. Ben en azından bu karardayım. Mesela beni sevmediğini düşündüğüm bir öğrencimin beni sevdiğini öğrendiğimden beri ona daha geniş gülümsüyorum. Belki de senin de böyle bir haberdarlığa ihtiyacın vardır.
Konu açılmışken sanırım öğrencilere daha çok bağırmam gerekiyor. Bizim toplum gerçekten nezaketi sevmiyor. Gülümsemek, sizi değersiz ve kazanılmış bir insan yapıyor. En azından aynı dili konuşmayan insanlar arasında. Bağırdım da ama o zaman kendimi hiç sevmiyorum. Diyeceksiniz ki tatlı sert, cart curt. Ben tatlı yumuşağım hâlâ. Bu hâlimi çok seviyorum. Şimdi kendimi seve seve ona diyeceğim ki seni sınıfa alamam. Biraz martı alayım kaşıma iyi gelir, biraz da ip alayım yüzüme lazım. Asık suratlı, kaşları çatık versiyonum hangi evrenimdeki ruhum? O da nerden çıktı demeyin. Az önce Her Şey Her Yerde Aynı Anda filmini izledim. Filmde bir insanın farklı ruhları evrenler arasındaydı ve geçiş yapıyordu. Yedi Oscar almış filmin sonu da nazik olun ve kabullenin üzerineydi. Yine benim yaratılışımdaki özelliklere övgü ama gerçek hayat biraz tespih sallamanı istiyor abisi. Biz de sabır çekmek için kullanalım hâlâ. Filmden uzaklaşmak istemiyorum. İzledim ve yorgunluğum geçti. Düşündüm yine tabii ki. İnsanlar çok iş yaptığında değil bence aynı şeyleri yaptığında yoruluyor. Ben bu dönem aynı şeyleri robot gibi çok yaptım. Eskiden daha çok iletişimde kaldığım konularla meşgulken şimdi birçok sınav yetiştiriyoruz, onun için de konu. Filmi izleyince beynim rüzgârlı bir tepeye çıkıp şehri farklı bir açıdan gördü. Kollarını açtı, nefesini aldı, verdi. Günden kârdır.
Günlerin zararı da oldu tabii. İnsanların hep hüzünlü hikâyelerini dinleyip mutluluklarını hiç dinlemedim biliyor musunuz? Bana kalsa insanlar bir anda evlenip, bir anda çalışmaya başlıyorlar, bir anda araba alıyorlar ve pat bebekleri oluyor. Şehre varınca paylaşım yapılıyor, yolculuk yok. Nazardan korkuyoruz, iyi şeylerin büyüsü bozulur diyoruz. Keşke bir trene binip aşamalarını yol boyunca izleseydim. Aşamaları bilirdim, ben de mutluluğun bir anda gelmeyeceğini öğrenirdim. Biz niye içimize röntgen makinesi tutulmuş şekilde geziyoruz, niye aklımızdan geçen tabela gibi başımızda? Şey yapmak istiyorum mesela. Durun söylemeyeceğim, deneyeceğim. Bakalım bir sonraki yazıma kadar tutabilecek miyim? Şimdilik ağzımda bakla ıslansın diye uğraşacağım. Kalbimde bakla ıslanmasın diye yazdım, iyi okumalar.
Yorumlar
Yorum Gönder