TAŞKÖPRÜ SARIMSAĞI
Geçen gün kulak misafiri olduğum bir konuşmada kadın, unutulan simitin taş gibi olduğunu söyledi. Sonra da kuşlara vereyim, dedi. Kuşlar da sanıyor ki insanların ekmekleri taştan. Işıklı bir odada bir ışık daha açıldı. Dünyayı kurtarmayacak bir aydınlanma: Kuşlara yumuşak ekmekler de verilebilir ya da ekmekleri yumuşatıp verebiliriz. Bir teyze uğrasa buraya, derdi ki: Yavrum senin düşündüğünü kullar düşünmedi mi sanıyorsun? Allah'ın düşünmediğini düşünmemişsindir zaten. Onların yaratılışı. Teyzem benim yaratılışım da böyle, düşünmeden edemiyorum.
İnsan, hakikaten akla bir düşüncenin düşmesinin neleri ayağa kaldıracağını bilseydi... Bir çaresizlikten sonra eksiğimin hayatımda olması için düşünmeye başladım. Kara kara değil ama en sevdiğiniz renklerle ikileme yapın, öyle düşünmeye başladım. Bu konunun en cahili kimdir diye sorsalar gösterecekleri kişiyken birden o konuda fikir söylemeyi başardım. Bu hareket, cahillikten daha beterdir yani bildiğini düşündürten cahillik. Ama neyse yetirince gömdüm kendimi, yeter bu kadar. Kızı rahat bırakın, diyen jönümüz gibi kendimi kurtarayım. Bakın bu mevzu da önemli. Kendinin kahramını olmak. Çünkü prenses değiliz a bebeğim. Gerçek dünyada cam tabutta yatan kızımızı, bir prens öpücüğü kaldırmaz. Bu tabutun camı da pismiş, iş güç var diyen çalışma hayatı ayağa kaldırır. Bir de masalı babam okumuş gibi kulağımda hep onun sözü: Düşmanı yenecek tek şey, çalışmaktır. Tonlamayı da yaptınız değil mi ? Şimdi düşman müşman ne bu kincilik, intikamlı başarılar. Hiç hoş değil. Benimki atasözünü değiştirmemek. Yoksa piyango çıksa da eski mahallesine taşınan başrol gibi bir yerden konuşmuyoruz. Başta burdan yola çıkmış olabiliriz ama yol zaten seni arındırmak için vardır.
Kalbimden geçenleri yazarken her şeyi ortaya dökmeden yazmak da çok zor. Ya ilkini yapma ya da ikincisi yap değil mi? Şimdi şöyle: bir şeye başta hemen kırılıp sonra üzülecek bir şey yoktu diye kendi hâlimle dalga geçtiğimden her şeyi anlatamıyorum. Bir de kıranların dalgınlıkla yaptığını ya da farkında olmadığını düşünüyorum. Karar veremediğimde arkadaşlarıma bu kırılacak bir mevzu mu diye soruyorum. Arkadaşlarım da aaaa o nasıl lafmış öyle, dedikleri için rahatlıyorum. Sonra kırıldığım kişiye kızmam gerekirken bir merhamet oluşuyor. Bu kadar kişi üstüne geldik. Senin haberin yok tabii. Bu dedikodu sayılmasın diye isim kullanmıyorum ya da o kişileri tanıştırmıyorum. İçimize atarsak hastalık olmasından da korkuyorum. İsviçreli bilim insanları o kadar araştırıp stresi yasaklamış, sadakatimi burada da konuşturuyorum. Ama bu yıl daha radikal kararlar aldım. Yanlışlıkla da olsa yaptığı davranışları bana iyi gelmeyen insanlarla muhabbeti kestim. İnsanın hayatına güzel şeyler uğraması için yer açılması gerekiyormuş. Daha iyi hissediyorum. Tıpkı uzun yolculukların durak yerlerinden Taşköprü sarımsağı almış gibiyim. Bir daha bulamaz gibi, bir daha bu yolculuklara çıkamaz gibi... İnsan, dünyaya kaç kere geliyor ki?
Yorumlar
Yorum Gönder