HEY, İYİ MİSİN?

     Güzel bir kitaptayım, bir adam sayfalarca sevdiği kadını ne kadar çok ve nelere kıyasla sevdiğinden bahsediyor. Ve derken kadın intihar ediyor. Sevilen kadınlar, sevildiğinden haberdar olan kadınlar bir taş belinde suya gider mi? Çocukluktaki taş sektirme oyunu gibi de değil üstelik. Tam olarak hayatı sektirmek ve suda dalga da yok, ardından kaç kere olduğunu sayan da. Bir kere ve dalgasız, yüzeyde değil dipte. Efendim, kendi sevgisini lütufmuşcasına sayfalarca anlatan adam olanlara şaşırır. Ben şunları severim diyerek hayatı paylaştığını düşünen adam, "Peki sen?" demeyi bir cenazeyi kaldırarak öğrenir. Velhasıl ruh sancılarını görünce kendimi yokladım. Sabit bir kaynama noktam olmadığı için yüz dereceyi değil yüzümden bin parça düşmesini bekliyorum. Düştü mü, ne oldu şimdi? Hayır, veresiye olsun. Bir şeyler çağırdı geldim yoksa iyiyiz. 

        Haftayı aklımda kaldığıyla dağınık bir şekilde karıştırıyorum. Bugün terziye gitmemle başlayayım. Eeee herkes terziye gider değil mi? Ben bir aydır gidemiyordum. Ayaklarım ve kararlarım göndermedi. Bu terzilerde bana kusurlarımı hatırlatan bir şeyler var. Hem her şeyi daralttırıp, kısalttırmak benim gibi detayları ve genişliğin ferahlığını seven birine zor. Benim cümlelerim bile uzun ve devrik, yüklemlerim ayağıma dolaşır. Eteklerim dolaşmış çok mu? Çok tabii, boyumun posumun devrilmesini istemem. Dedim ki işte bu kadar, gözünde büyüttüğün mevzu beş dakikaydı, hem makaslar ve iğneler kusurları hatırlattıktan sonra örter. Sonra markete gittim, bir saklama kabı aldım. Sonra eve geldiğimde neden bir büyüğünü de almadım diye düşünürken bir şeylerin başladığını hissettim. Bunu düşünmem, bu kadar düşünmem, bir şeyleri saklama isteği hepsi annelerin yarına çıkmaya, dar günleri kurtarmaya dair  umutları arasındaydı.Halbuki ben daha çarpışan arabalara binecektim. Sokakların her köşesinde oynamış mahalle çocuğu, semt çocuklarının oyunlarına özenir. Şimdi gitsem oyun arkadaşı kalmadı. Bulsam mutlulukla değil acımayla gözleri dolar. Çocukların "yarın arkadaşlarım gelmişti, oynamıştık" cümlelerindeki zamanı tutturamayışı gibi ben de bazı şeyleri tutturamadım. Mesela dersin ortasında da ağlayasım geliyor ama sana bakarlarken ağlayamıyorsun. Sinirlenince sınıfı ateşe vermem gerekiyor, benim cümlelerim yanıyor gibi konuşamıyorum. Bir inşirah okudum, geçti. İnşirahın pencerelere benzeyen yanları var. Boğazıma doğru pencere açıldı, bir köprü kuruldu. Kelimelerim oradan geçti. Annesi hastalandığında sabaha kadar ağlamayan bebekler gibiydi sınıf, sonraki gün. Sekiz yıldır öğretmenim dersimi anlatıp çıkamıyorum, hayal kırıklığı yaşayınca sızıyorum. İnsana dair çok umudum var, ondan. Belki geçer, belki geçmemeli. 

    Kendime de umut noktasında baktım. Güzel konuşan, dolu insanları dinliyorum aynam olsunlar diye. Ama biliyorum ki hazırlıksız konuşmalar yapmadıkça gelişilmiyor. Bense sesimi duymadığım günlerde bir şarkı tutturuyorum bir insan sesi duymak için. Kendime en yakın insan benim. Bir de anlatacaklarımı biriktirmemeliyim. Arkadaşıma bir kum yığını gibi döküldüm. Hey, iyi misin? Ben bu sorunun cevabını önemsiyorum. Fark etmişsindir de umarım çok fark etmemişsindir. Çünkü sıra bana geliyor. Heh adım yandı, içeri giriyorum. 

Yorumlar

Popüler Yayınlar