HER GÜN VE İKİ DEFA
Bir haftadır elimdeki yanığa krem sürüyorum.Her gün ve iki defa. Bilirsiniz ki bir şey, her gün iki defaysa size iyi gelecektir ve yer edinmek için şansını deniyordur. Ama öyle olmadı ve benimki geçmedi. Daha doğrusu değişmedi. Kızardı, su topladı, beter oldu, orada kaldı. Balicileri kızdırmışım da bir hatıra bırakmışlar gibi. Halbuki ben yaralarıma hiç merhem sürmezdim, geçerdi. Ya da yavaş geçerdi de ben bakmadığım için... Neyse bu olay bir metafor. Mevzu üzerine titrediğimiz şeylerin devleşip bizi parmak kıza çevirmesi. Bizi bu sevginin kaybolmasının getirdiği bir korkudan titretmesi. Saldığımız her şeyin dibimize ev kurup, eteğinde dolaştığımız her şeyin bizi çırılçıplak bırakması tuhaflığı...
Aslında size anlatmak istediğim çok önemli, sinirlendiğim bir mevzu var. Nasılsa kaç kişiyiz burada? Ama bir sinirle yazdığım kişiye dönüşmek istemiyorum ve bıktım. Anlaşılamamak, anlatılamaması... Farz edin ki onun yerine baharın geldiğini erik ağaçlarının açmasından anlayamayışımıza kızdım. Etrafta meyve ağaçlarının olmamasına kızgınlığımın birazını böldüm. Sonra derste öğrencilerin saçlarında hiç rengarenk tokalar olmamasına kızdım. Biz lisedeyken renkli taçlarımız, bandanalarımız, yandan toplayışlarımız olurdu. O taze genç kızlık yok. Bir an önce kadın olmak isteyen bir nesil geliyor. Hele de bu kadar zorken. Top olan kızgınlığım biraz da burada parçalandı. Sonra mahallede sileceklerimi kaldırıyorlar. Buraya park etme demekmiş. Ben rüzgarlara yormuştum. Yer edinmek niye zor, anladınız mı? Sokağa çıkıp "ayol delirmiş bu" diyeceklerini bile bile "yaptığınız çok ayıp" demek istiyorum. Ama onun yerine yeni park yeri buldum. Sessizce ve bir notla... " Burada oturuyorum, lütfen sileceklerimi kaldırmayın." Bir rüzgâra deseydim muhtemelen parmak uçlarında geçerdi ama insanoğlu diyeceğini diyemezse gösteriyor yine de kendinde bırakmıyor. 55 plakaya yine de direniyorum. El sansalar da o benim elimden tutuyor. Sanayideki abinin Çarşambalı demesini seviyorum. Olduğum kişiyi ve beni olduran şeyleri seviyorum. Kızgınlığımın birazını bu havanda eziyorum. Sonra ayağımın düz yolda hafif kalkan taşa takılmasına ve belediyelerin iyi çalışmamasına da kızıyorum. Siz hâlâ ne küçük şeyler dediniz ve büyütmediniz beni. Ben de büyümemek için pikaçulu, jigglypufflı şeyler alıyorum. Küçükken yoktu. Şimdi mahalleye gelmiş gibi koşarak gidiyorum. Bir tane de ben alabilir miyim? Öfkem geçiyor, anlatamadığım yerdeki o yumru kendini bir oyuncakla değiştiriyor. Herkesin baş etme yolu nasıl da başımızı öne eğip düşündürtüyor? Ben yine konudan uzaklaştırmak için sizi biraz dolaştırıyorum. Taksimetre çok yazdı. Taksi çok dolu. Sizi müsait olduğum yerde bırakıyorum. İyi geceler.
Yorumlar
Yorum Gönder