ÖYLE İŞTE!


    Bu yazıdan önce bir yazı yazmıştım ama sildim. Yaşamak için bir haftanın geçtiği, yazmanın bir saat sürdüğü yazım, bir tuş basımıyla artık aramızda değil. Halbuki fini fini fincan, içi dolu mercandı. Ama insan kendini doğru anlatamadığında bunun daha iyi bir yolunu bulmalı. 
    Arkadaşlarla otururken bir soru çıktı karşımıza ve sorduk birbirimize. Soru şu:" Hafızanızı kaybetseniz arkadaşınıza bana kendimi anlat, deseniz ilk ne derdi?" Ablam benim için "kendi gibi olan" dedi. Ben de "Abla zaten kendimi hatırlamıyorum ya." dedim.  Güldük ama hafızam yerinde olmasaydı ve bana böyle denseydi kendimle mutlu olduğumu düşünürdüm. Memnun kalıyorum ki her gün kendim oluyorum değil mi? Bana biraz şöyle mi olsan deneni yaptığımda ilk söylenen "Bugün hasta mısın?" Evet büyü bozuldu dostlar, insan kendi olmadığında hasta olur. Zamanla da buyurun cenaze namazına. Halbuki ölünmeyecek öyle güzel günler vardır ki içinde olalım! 
    Yaşamak ve ölmekten bahsetmişken yine bir arkadaşla muhabbetimize sürmek istiyorum yolu. Arkadaş üniversitede okurken babası öldüğünde çok telaş yapmasın gelene kadar diye babaannesinin öldüğü söyleniyor.Eve geldiğinde babaannesini ayakta görünce gerçekle yüzleşiyor.Yıllar sonra da babaannesi gerçekten öldüğünde ağlamadığından söz etti. İnsan, yıllar önce ölüm haberi aldığı birinin gerçekten öldüğünü öğrendiğinde kalbe tanıdık bir duygu seçiyor. Kalp çözdüğü sorunu, tekrar karşısında görünce küçümsüyor. Bir kere öldürdüğünüz birini tekrar yaşatamıyorsunuz. Bir de babasının yerine yatmasanı beklediği kişiyi ayakta görünce sanki yaşama hakkını da elinden almış gibi bir hınçla doluyor iç. İnsan aklının sahnelerindeki karakterlere yanlış kostüm giydirilince seyircilerin karşısında oyunu bozamıyor. Hâliyle içinde hallediyor tüm meseleyi. El kol görünmez ama gözlere iyi bakın. 
    Çocukken arkadaşlarla gözlerimizin derinine baktığımızda ben hep çiçek var sanırdım. Hatta papatya. Yaş alıp da faldaki seviyor sevmiyor dengesi bozuldukça gözümüzün içindeki o papatya soluyor. Yaşlılara bakarsanız da yeşili kurbağalı bir göl, kahvesi çamurlu bir su gibi. Göz, kaç yıl yaşadı göstermese de kaç acı yaşandının tomografisi gibi. Mesela derste bir öğrencime çok kızdım. Sınav kağıdını verirken gözüne bakamadım. Aklımın henüz müdahale etmediği, duygularımın odayı karıştırdığı bir kapının kapıları açıktı gözlerimde. Göz bakarsanız her şeyi ele verir. Yakalanmak istemedim belki de. Şimdi de size anlatarak teslim oluyorum. Yazı yazmak bu yüzden belki de iyi geliyor. Teslimiyetin rahatlığı, şeffaflığın huzuru. Bana biraz bakan kaburgamın altındaki kalbi görecektir. Öyle sularımın tüm gübürlerini her hafta ala ala, öyle içime yaşamak denen taze sular ekleye ekleye... Öyle işte...

Yorumlar

Popüler Yayınlar