BAYRAM BULAŞIĞI
Şu sıralar bir dizi izliyorum, orada geçen cümleden açılış hakkı istiyorum. Yine kendimce ve bende ne kalmışsa şekliyle... Diyordu ki duymak istediklerine odaklanıyorsun ve hep onları insanlardan bekliyorsun. Halbuki duymak istemediklerini söylesen, onlara odaklansan duymak istediklerin de gelecek. Ben yıllardır durduğum ama yeni uyandığım her şeyde, kendime biraz kızgın, yetiştiğim için de hafif rahat ve nefes nefeseyim. Bu bakış açısı beni üçgenin iç açılarından dairenin iç açılarını toplamaya aldı. Ve dairenin iç açıları sonsuzdur. Olaylara bakarkenki ihtimalleri düşünürken köşeli, çıkmaz, kısıtlıdan sonsuza...
Duymak istemediklerim oldu mu peki? Şeker bayramı ama böyle ağızda patlayan şekerlerden sanki. İnsanlar, lafları bir güzel patlatıyorlar yüzünüze. Duymak istemediğimi de belirttim. Ama ilk paragraflar karşınızda ortalama standartlardaki insanlara göre. Bir psikolog dedi ki bayram sorularına bu kadar takılmayın, onlar ne sorduğuna bile dikkat etmeden soruyorlar, ezber sorular. Ama ben psikoloğu bayramdan sonra dinledim. Neyse tanıdık hayal kırıklıkları,çok yumuşak artık kesmiyor. Arkadaşlara bu bayram çok farklı olacak dedim. Çağırmak ve inanmak adına. Hiçbir şey farklı olmadı. Olsun bir dahaki bayrama:) Şöyle oldu ama ben baharda köyü görmemiştim. Çiçeklerin açtığı, hafif serin baharın kucağında taç yaptım dört farklı çiçekten. Papatya, sümbül, hindiba, menekşe... Ellerim çiçek kokmuş, başıma konmuş, fena mı oldu? Arabada Burak eline bakıp " Hala, yaralarımı seviyorum, çok güzel duruyor." dedi. Ben de yaralarımı çok seviyorum halacım. Yara bana dönüştüğüm, büyüttüğüm kişinin hikâyelerini sunuyor. Şu ayaktaki yara, yetişmeye çalıştığım her olayın bana doğru koşmadığını, vaktini beklediğini öğretti. Ellerimdeki yaralar, tutmaya çalıştıklarının tutunmaktan ziyade bağlanmamaya ihtiyacı olduğunu... Baştaki yaralar, yaslandığın yerin değişebileceği, değişmesi gerektiği gerçeğini verdi. Dildeki yaralar, söylemek istediğin her şeyin dikenli olursa sana da batacağını, söylemezsen de kalbine de yayılacağını gösterdi. Boğazın koridorundan geçen dile de varır dedi de dedi. Tırnak yarası yer edinmek, kirpik yarası gördüğünden şikayet. Derken yaralarınla kendi kılavuzundun.Ama seni her tarif edişlerinde tarifin olmazlarından yumurta, yağ gibi eksik etmediler yaralarını. Ben de biraz çatlak kurabiyeler gibi oldum. Olabilir dedim. Bu hikâyeyi de geçtim. Çünkü hayat çok bekleme yapılmasını sevmez.
Hayat, telaşlı ve kızgın bir şöfor gibi. Hem kimseyi bekletmek istemiyor ki hızlıca gidiyor hem herkes durakta saatlerce bekliyor. Yoldan memnun olmanın derdinden uzak, varmanın telaşına yoruluyoruz. Eeee vardık, bir sonraki dolmuşu bekliyoruz. Biz o dolmuşun dolduranı olmak için boş boş bekliyoruz. Halbuki bizimle bekleyen o kaldırım taşına bir mânâ yüklediğimizde içimize oturan taşlardan dereden geçer gibi seke seke atlayacağız. Anlamlı bir hayat için... Beni anlıyorsun değil mi?
Yorumlar
Yorum Gönder