İSTEMEK


  Yaza neler yapmak istediğimi şimdiden düşünmeye başladım. Bir şeyler yavaş yavaş oluşuyor. Bu yaz hatta her yaz şeklinde hayal dikiyorum. Açarsa koklarız. Koklarsak rengi bize de geçer. Kirpikleri söğüttü, elleri gül, yanağı karanfildi, boynu sümbül desinler. Bir de hayrolsun inşallah desinler. Çünkü bu aralar rüyalara sarmış durumdayız. Dolunay mı, retro mu, sırtımız mı açık kaldı, ağır mı yedik ne oluyor yahu? Öyle karışık rüyalar görüp ne anlatmak istiyor diye düşünüyoruz ki...Hele de bir önceki gece gördüğümüz rüyaların ertesi gün gerçekleşmesi yok mu? Sanki biri yazılı sorularını çalmış da sınıfa dağıtıyor gibi, kaderimizin görüntülerini önceden bilmeye başladık. İnsan bilmekten tedirgin olur mu? Erme hikmetini kendinde göremiyorsa olur. Bu rüya alemine Freud Bey gibi bilinçaltı diye mi bakmalı yoksa workshoplara mı katılmalı? Keşke her şeyin anne tarifi olsa ya da bizim mahallede bir Serpil Abla vardı öğretileri ile yol alsak. Böyle rüyanı yorumlayacak kadar bile zamanının olmadığı, gün içinde de unutturacak yoğunluklu modern çağdan kebap yapamıyor muyuz? Zira bir işe yaramıyor. Ne kebabı mı? Cağ kebabı ehehehe. Öhem öhem ciddiyet. İnsan rüyalarla iç dünyasına bir bakıyor, Allah'ım bana mı seslendin diyor, bu harala gürelede duyamadım da. Zaten okuduğum kitap tamamıyla sırrı saklanan ikizlerin rüyalar yoluyla birbirlerini bulması üzerine ilerliyordu. Her şey geldi mi üst üste? Dikkatimi çekti iyice. Biri gelse efendim şöyle bir eğitim veriyoruz dese çok güzel dolandırır. Ya da şu suda kırk gün yıkamalı bir ritüel verse tam zamanı kanmanın. İnanan insanlara şaşırmayın arkadaşlar. Her şey o kadar peş peşe gelir veya boşluk sana öyle dolu görünür ki oysa her şey tam yerindedir. Neyse varsa kitabı önerilere açığız. Nasılsa her şeyin kitabı güzel yaşamak dışında. Yaşamak başka, o öğrenilmiyor sahnesiz. Sahneye çıkıp seyirci yuhlarken, gülerken, alkış diye isterken öğreniyorsun yaşamayı. İstemek demişken bir yerde fedakar anne babaların çocukları, isteyince yük olduğunu düşünür diye okumuştum. Bu yaşımda istemeyi öğrendim. Kimseye yük olmuyormuşsun çünkü insanlar zaten istemezse taşımıyormuş. Bunu isteyenlerin ve istemeyenlerin nasıl davrandığı netliğiyle ve yeni uyanışımla birlikte öğrendim. Bir arkadaşım, ortama sorduğu ister misiniz sorusunda, benden cevap gelmeyince isterim diye düşünüp yük olmamanın nasıl olduğunu gösterdi. İstemeden yaptı ki isteyebilmem için alan açtı. Bir de istesem...Çekinmemiştim sadece duymamıştım güzeli pek güzel arkadaşım. Öğrendim artık. Sanırdım ki kendi işini yapmak onurlu bir duruştur ki zaten öyle, başkasına yaptırmak tembellik, kaçış. Öyle değil, yorulduğunda yaşama biraz daha karışmak için yardım istemek, karşı taraf içinse yardım etmek yaşamanın diğer bir yolu. İstemeyen, yük olduğunda seni görünmez yapıyor ya da kendini. Orada mısın? Tabii diyor ama benim de ellerim dolu, ayaklarım ağrıyor. Aslında el ayak değil mevzu, senden el-ayak çekmesi. Sesiniz kadar gönlü var diye gittiği kulağa da bakın. Kulak öyle başta sabit bir şey değil, istemediğinde çekip gidiyor. Her şey yaşayarak öğrenildi. Bu kez kırılmadan, dökülmeden, cam çerçeve yerinde. Heeee demek öyle oluyor, demek burada bu denmek isteniyor. Pekiler ve hayhaylar. Aferin işte böyle. İstiyorum, istiyorum, istiyorum. Neyi mi? İstemenin güvenini...

Yorumlar

Popüler Yayınlar