YENİ BİR SAYFA


  Son yazımdan sonra masanın ağırlık merkezi değişti.Oturanlar kalktı, yeni sandalyeler çekildi. Birinci olarak konuşmak istediğim: tayinim Ordu Korgan'a çıktı. Pat diye söyledim. Sonunda muradına erdin diyenler bu kez haklısınız. Nerden çıktı bu tayin işi diyenler, gelin anlatayım. 

    Çok sevdiğim arkadaşımın annesiyle sınav bahçesinde karşılaştım. Sonra dedik ki arkadaşımı arayalım ve sürpriz yapalım. Sonra siz nasıl bir araya geldiniz falanlar ve gülüşmeler...Biraz muhabbetten sonra arkadaşıma tercih döneminde olduğumu, Korgan hakkındaki fikrini sordum. Konuştuktan sonra yazdım ve bana Ordu geldi. Annesiyle karşılaşmasaydım onu aramazdık, onu aramasaydım Korgan'ı yazmazdım. Gittim, gördüm dostlar. O bulmacalarda kıvrımlı yollardan sonra varılan küçük bir nokta gibi. Çoğu insan burada bir kafe bile yok diye ağlayabilir. Ben cami avlularındaki banklarda oturmaktan hep mutluydum. Kardeşime 'kargo gelsin yeter' dedim. O da günleri olur dedi, bir sessizlik oluştu, olsun. Artık hayatın sakinlik evresindeyim, pencereyi açınca apartman duvarı da görmek istemediğimi fark ettim. Zaten ev bulması zorken bir de bu kriterimi söyleyemediğim için cadde üstü olması tercihim değil deyip aradık epey. Yaşlı bir amca görünce yardımcı olmak istedi, olamayınca dedi ki :" Hanımla yaşıyorum sadece, ev bulana kadar kalabilirsin." Bin kötü ihtimali bırakın da cümledeki yardımcı olamamanın verdiği mahcubiyetle evini açan insan güzelliğine bakın. Sonunda bir ev buldum. Bana burayı yazdıran arkadaşımın tercih açıklandığı günkü rüyasındaki gibi bir ışık vurdu yüzüme. Öyle gezdik ve karanlık, rutubetli evlerden çıktık ki anlattığı geldi aklıma. İkimiz asansörde kalıyoruz ve sonra bir kapı açılıp yüzümüze ışık vuruyor ve ışığa doğru yürüyoruz. Sonra da tayin haberimi vermişim işte. Duyan ev sahibim aradı, dünya iyisi bir insan olduğu için ağladı. Ben de evi toplarken neleri bıraktığımı görüp bir göz mesaisine başlarım. İnsan keşke kendine seçmece bir şehir kurabilse. Bıraktıklarım ve koştuklarım arasındayım. Tiyatronun simgesi gibiyim:Ağlayan yüz, gülen yüz... Ama eksilirken ve çoğalırken artık daha seçiciyim. Yolda gördüğünde tebessüm bile etmeyen, görmezden gelen insanları sosyal medyamdan, rehberimden çıkarıyorum artık. Üzülmek kolay, seninle sevinemeyen insanları da ele. İletişimi haber almak anlamında sürdüren herkesi bıraktım. Tek kalırsam haberim de gelmez, yine yazarım.Düzen bozmak korkunç gelmiyor artık. Siz Ereğli'yi bir görseniz kız sen aklını peynir ekmekle mi yedin dersiniz. Ben de peynir evet ama ekmek bu aralar yasak derim.Çünkü diş teli taktırdım. Hoppala değil mi? Hayatım boyunca 'acaba' dediğim bir konuyu kesinlikle diyerek 31 yaşında hallettim. İnsan gülüşüne bile hazırlık yaparak kadere ne vermesi gerektiğini göstermeli. 17 yaşımın defterindeki o kopuk sayfayı 31 yaşımın arasında buldum. Eeee bizimkiler niye taktırmadı? Aileler ayakta kalmamız için elinden geleni yapıyor da ayaklarımızı uzatacağımız bir hayata yetişemiyor.  

    Aslında daha çok konuşurum da her şey uzayınca yoruyor. Özlemi bırakın sevgi için bile geçerli. Uzun süre sevmiş bir kalbin röntgenini inceletme üzerine tıbba yeni bir ders eklesinler. Bu işin kopyası da olmaz. Dersi geçenlerle bir gün buluşuruz umarım;)

Yorumlar

Popüler Yayınlar