SADECE YAŞAMAK
Yeni mekandayım. Gençler gibi yeni mekanda online demek isterdim ama internet yok. Randevu oluşturdum. Tam da bu konuya yoğunlaşmak istiyorum.Bir yere yerleşirken birçok şeyi iptal edip birçok şeye başvurmak gerektiği üzerine...Mesela eski internetimi kapatıp yeni internet açtım. Tv çalışmıyor, usta buldum. Ev tüplüymüş, tüpçüyü çağırdım ve ipapp uygulaması indirdim. Burada hangi mekanlardan sipariş verilir araştırdım. Eski ev adresimi trenyol uygulamasından silip yeni adresimi ekledim. Hava durumunu Korgan diye güncelledim, ezan vakti programını da. Sosyal medyada Ordu il memi takibe aldım. Hangi market daha yakın, eve giden kısa yol, komşular... Komşular demişken komşum beni bu sabah kahvaltıya çağırdı. Otuz iki yaşında ve beş çocuğu var. Ben de 31 yaşında ve hiç çocuğumla oturduk. Birbirimizin hayatlarını övdük. Keşke her gün hemen hemen aynı yaşlarda iki kadının avantajları ve dezavantajları üzerine bizi çekseler. Eminim ikimiz de yer yer mutlu ve yorgun, yer yer eksik ve fazlayız. En yakın marketi sordum diye markete giderken beni çağırdı. Sen bana bakma Nursel, ben en yakın çöp kutusunu bile sorarım. Caminin sesi geliyor mu? Buralardan kış ne zaman kalkar, pazar hangi günler kurulur? Hep heyecanlı bir kuş çırpınır. Kuş demişken kuşlarım bile değişti. Ereğli'de martılar çoktur, arabam hep kirliydi. Şimdi o kadar yukarıdayım ki kartal belgeseli için teklif bekliyorum. Üstelik Karadeniz'in batısından doğusuna gelince yağmur çoğaldı. Bunu yağmur sesinden değil dağların dumanından anlayacak zamanlardayım. Yarın aynı zamanda okulun da zamanı. Alışır mıyım diye sorulu bir duygu bende artık yok dostlar. Akış var. Alışır mıyım dediğim zaman alışmamı geciktiriyorum. Zaten dünyanın neresine alışsak da kalıcı değiliz, burayı çok kurcalamamak gerektiğini öğrendim. Bazen sadece yaşamak daha çok yaşattırıyor. Bunu her şeye koştururken daha çok anladım. Gezeyim de okuyayım da izleyeyim de dersem hiçbirini yapamıyorum. Her şeyi yaşamaya çalışmak yaşamı elimizden alıyor. Dedim ki fındık toplarken kitap dinleyeyim, sonra dinlemedim. Sadece fındık topladım. Hem her yağmur sesi mi o, dediğimde babaannemin yaprakların şangırtısı deyişini kaçırmadım. Yağmur gerçekten yağmadı, gök gürledi, bir iki damla düştü ama fındığı topladık. Her gün bugün sel uyarısı var, yüzde doksan yediymiş, kara bulut derelerden yükseldi dediysek de olmadı. Ama ben de yağsın demedim. Ah bu işleri kim görecek kaygısı. Dedemi aynada göz içlerine ve altlarına bakarken yakalıyorum. Bu da bir 'bu kadar işi nasıl gördüm' kaygısıdır. İkimizin arasına birçok insan kaygısı sığar. Akrabalarımızdan biri ölürsem mürüvvettini göremem diye on yedi yaşındaki torununun sözünü kesti. Teoman'dan 17 şarkısını armağan ediyorum. Şimdi kendini bulmak adına birkaç cümle kursam yine ben sokakta kalırım. O yüzden herkes kendi cumhuriyetinde olsun. Bir de yüksek lisansa başvurmuştum, ondan bahsedeyim. Her gün kabul edildim mi diye bakıyordum. Taşınıp ev temizlediğim gün açıklayıp kaldırmışlar. Kabul edilmişim ama mülakatı kaçırdım. Şimdi üzüldünüz biliyorum ama ne oldu dersiniz. Başvuran azlığından dolayı öğrenci kabulü durmuş. Bahara kaldı. Eeee biz de bahara girmedik mi? Biz sona girdik, ben ilkten bahsediyorum. Sondayken ilki beklemek bir tuhaf olacak ama şaşırmayacağız. Çünkü yaşam böyle yaşanılası...Çay koymuştum, onu almaya gidiyorum. Yani yaşamaya kaldım yerden devam etmeye...
Yorumlar
Yorum Gönder