GODOT MU, HIZIR MI?
Geçenlerde bir yerde Batı Godot'yu bekler, biz Hızır'ı diye bir şey dinledim. Günlerdir hortum gibi dönüyor aklımda. Muhatap bulamadığı için de her yeri dağıttı. Sizde durulmaya geldim. Şimdi diyeceksiniz ki Godot kim? Haklısınız, biraz anlatayım. Godot'yu Beklerken bir eser. Eserde karakterler bekler, neyi beklediğini bilmeden bekler. Neyi beklediğini bilmediği için de gelenin beklediği olduğunu fark etmez. Fark etmediği için bekleme eylemi durmadan devam eder. Beklemeyi bekler. Beklemenin sıkıntılarından sıkılmadan bekler. Şimdi geliyor, gelecek derken harekete geçemez. Eylemsizliğin bir katil gibi eylemleri öldürdüğü sırada hayatın kendisinin de aralarında olduğu fark edilir ve hayat geçip gitmiştir. Bu kez kaçıp giden zamanın ipleri hızlıca elden kayarken elleri soyulur ve bunun sancısı başlar. Bir yerde olan diğer hiçbir yerde olamayacağı için yanlış yerde olmanın, olma hâlini haklı çıkarmadığı gerçeği ortaya çıkar. Bu bakış açısı Batı'nın yorgun gözleridir.
Bizde Godot beklenmez, sıkıntılı durumlarda o kurtarıcı Hızır'dır. Bekleneni tanırız. Kimse Hızır'ı görmemiştir ama bizi geniş ovalara çıkaran herkese Hızır deriz. Yani beklenen bir kişi değildir. Ruh hâli, durumların bolluğu, sûretin önemsizliği yerine geçen Allah'ın yeryüzünde gezinmesidir. Bu, bizi sıkıntılı bekleyişten umutla alır çeker. Muhakkak geleceği inancı bizi olduğumuz yerde güzelleştirdiği için herkesi Hızır görürüz, karşı taraf Hızır değilse bile muhatap olduğu sıfata ısınmaya başlar. Güzel görmenin hikmeti vardır burada. Bir yerde de iyinin başına kötü bir şey gelmez diye okumuştum. Ne yani kötülükle karşılaşmıyor mu? Tabii ki de karşılaşıyor ama iyi bakan onu kötüye yormuyor. Diyor ki vardır bir hikmeti. Hayatım boyunca başıma hepimizin olduğu gibi çok kötü olaylar geldi. Ama kime sorsan bizim hikâyemizde leke yoktu, gülüyorduk. Sınanmamıştık, bir şöyle olsa da görseydik, tabii gerçekler böyle de şöyleydi. Geçende dedim ki içimden merak etmeyin Allah bizim de belamızı veriyor, rahatlayabilirsiniz. Neşe bir yerden sonra rahatsız eder, tuz kuruluğu zannedilir. Hayatı güzele yormak, yorulmama tercihidir. Ve tabii ki bize göre Allah bizim belamızı vermiyor, bizi üste çıkarmak için tırmandırıyor. Biz o tırmanışı hayatım altüst oldu gibi bir zıtlıkla yerin dibi sanıyoruz. Yerin dibi, göğün başı ne fark eder? Bir ayna tutuşa bakar. Bunu anlatamadığımı fark ettim. Evlenince gör, çocuğun olunca gör, boşanınca gör, dağın yıkılınca, boyun posun devrilince... Bu uzar gider. Arkadaşlar çok haklısınız, çok zor, çok yorucu ve siz çok yalnızsınız. Ama bir ihtimal şu da olamaz mı? Peki, peki başıma bir gelsin de... Yorulduğumu kabul ettim.
Bugün bir sessizlik oldu, Allah'ın beni çok net duyduğunu hissettim. Hani her zaman duyuyor ama sadece beni duyduğunu gibi bir his. Göz göze gelmek gibi bir fark ediliş. Kimseler yoktu. Yan tarafımda okul gürül gürül akarken hem de. Sen beni anlıyorsun değil mi, anlatmaktan çok uzak bir yerde olsam da dedim. O, geceleri uykudan uyandıran duanın gerçekleşmesini bekliyorum. O gerçekleşirse diğerine ve diğerine geçerim. Mevzu bu hangi duaymış yahu sırrı değil. Mevzu olmasını istediğin herhangi bir şey için beklemek ve beklerken de eylem yapılabileceği gerçeğinin sadece İslam'da var olması: o da dua. Ördeklerin Göçü animasyonundaki gibi lütfeeeeeeeeen ama lütfen diyerek. Ve olmasını bekleyeceğim. Godot'yu bekler gibi değil Hızır'ı bekler gibi.
Yorumlar
Yorum Gönder