HAYAT OKUMALARI
Merhaba topluma göre ottttuz iki, bana göre asgari ücretteki iki :) Her yaşım gibi seni de çok seveceğim çünkü bana hiçbir şey yapmadan koca bir tarla veriyorsun. Ben de o hiçbir şeyi her gün bir şeye dönüştürüyorum. O anları fark etmenin keyfini de gelip burada anlatıyorum.
Mesela şu anda dışarıda sesli bir yaşam başladı. Yaşayan, yaşamayı bilen ve bunun güzelliğini bilmeden geçip giden ömürleri izliyorum. Bu aralar size hep öğrencilerimi anlatıyorum, farkındayım. Ne yapayım, hep onlarlayım. Doğum günümde de tüm gün okuldaydım ve akşamında da nöbet tuttum. Etrafımda, koridorlarda, derslerde, girerken ve çıkarken hep iyi ki doğdunuz hocam, dediler. Sınıfım günlerdir pasta sürprizinin heyecanıyla kıvranıyordu. O çok güzel şeyler olacağına inandığınız gün gelene kadar karnınızda kelebek terbiyecisi bir heyecan kendini kontrol edemez de durmadan gülersiniz. Benimkiler öyleydi. Ama nasıl numaralar yaptılar. Yok efendim doğum gününüzü daha önceden bilseydik hazırlık yapardık deyip arkalarına dönüp gülmeleri yok mu? Daha saf şeyleri, insan geçmemiş suların içinde görürsünüz ancak. Ama insanın kendisinde vardı, gördüm. Kelebeklerle dolu bir pasta ve kolyeler hediye ettiler. Güldükçe midelerinden kaçmış olanlar da etrafımızda uçuştu. Masama bir not bırakıp kaçtılar. Notta doğum gününüz kutlu olsun, yazıyordu. Bana çikolata alıp gelenlere sarıldım. Giderken hocaya sarıldık, diyorlardı. Onların gözündeki yerimizi görüyor musunuz? Bizi koydukları yere çıkmaya çalışıyorum hep. Günün sonunda odalarını gezip iyi geceler derken başlarını kaldırıp iyi ki doğdunuz hocam, diyorlardı hâlâ. Ben de fazlasıyla iyi ki doğdum, yatın artık diye seslendim. Uzaktaki dostlarım, onları her zaman yanımda hissedeceğim hediyeler gönderdiler. Yakındaki dostalarım yanı başımdaydı. Ailem, dostalarım ve öğrencilerimle dolu bir dünyada yaşıyorum. Geçen yazılarımda demiştim, üzenler, unutanlar, kıymet bilmeyenler dışarıda. Hepimizin yaptığı gibi, bir başarı ya da eksilme değil. Olması gerekenleri yeni öğreniyorum. Kötü giden şeyleri bu kez yazmayacağım, dikkate alınmadıklarını düşünsünler. Ama parantez açıp fark ettiğim bir şeyi anlatmak istiyorum.
Öğrencinin bir tanesi ağlıyordu. Korkuyorum, sizin odanızda kalabilir miyim gibi şeyler söyledi. Biz de ailesine durumu bildirdik. Ailesiyle konuşurken turşuları sordu, sis var mı derken artık korkmuyorum, okuyacağım gibi şeylerle telefon kapandı. Şimdi bu konuşmayı o kadar derin düşündüm ki saaterce ağlamasını beş dakikalık konuşma nasıl düzeltti? Hem de felsefenin, edebiyatın ve psikolonin şaşkınlığa uğradığı turşunun hâlini sormakta nasıl iyileştirici bir güç vardı? Şuna vardım, sorduğu şeyler, evinin rutinleri. Bensiz her şey yerli yerinde mi? Bıraktığım gibi mi? Üniversite dönüşlerimde mahalledeki ağacın kesilmesi, vazonun yerinin değişmesi, yeni nevresim alınması kontrolümden çıkan şeyleri, bensiz de hayatın devam ettiği gerçeğini yüzüme vururdu. Her şeyi yerli yerinde bulunca sen de dönüp aynı yerine geçeceğine daha çok inanırsın. Sensizliğe alıştıklarını düşünmek yerine arayıp arayıp yoklarsın ve seslerini duydukça iyileşirsin ve güvenle birlikte o kaygılar yok olur.
Yorumlar
Yorum Gönder