ÇARŞAMBA PAZARI
Falımda içimde sıkıntı var çıktı, trendyoldaki ürün ben aldıktan sonra indirime girdi. Rüyamda çantamı çalıyorlardı. Kömürcü yirmi bini peşin istedi. Öğrenciler verdiğim ödevi yapmadı. Yapmadı diye bir ara bahane edip her şeye ağlayacaktım ama bir iki ses titremesinden sonra yola geldim. Siz bunlar dert mi diyeceksiniz? Her şeyi açık açık anlatmayı isterdim. Orada trendyoldaki ürünün indirime girmesi derken ne demek istedim biliyor musunuz? İşte... Dedikodu oluyor, şikayet oluyor, anlık düşüşlerim, haftalık ruh hâlleri kişilik sanılıyor. Seni bilen bilir diyorum kendime ama ben bile kandırıyorum kendimi. Olay aslında yıldızların yer değiştirmesi, kimse sana yan bakmadı diyorum. Üzerinde nazar var, googledaki o hastalığa kapılmadın. Sendeki bu şeyin adı sakarlık, bardak senin elini bırakmadı.
Bugün bir ara kuruyan yapıştırıcım için şey dedim: "Yapıştırıcın bile bir şeyleri tutundurmuyor. Sen mi tutunacaksın? " Ayağa kalk Oğuz Atay Bey, büyüğün geldi. :)Dibe düşünce de hakkını veriyoruz evelallah. Az önceki kelimeyi ilk defa yazdım, zorlandım. Artık zorlandım demek zor gelmiyor. Zorlanıyoruz kardeşim yalan mı? İnsan olurken hâlâ zorlanıyorum. Bugün bir şeye kırıldım. Sonra kendime dönüp dedim ki: "Cık cık cık, ne çiğ hareketler." Ben büyümedim mi yoksa? Aslında bu yaşların beni büyüttüğünü düşünüyorum ama ne bu akışa bırakmamalar. Zamana güvenmeden sabırsız kabarmalar. Hep bu Karadeniz damarı. İzledik dalgalı dalgalı, köpürüyoruz. Herkes bana sakin bir deniz olduğumu söylüyor, genellikle de öyleyim. Ama bir hayal kırıklığı yaşadığımda dilime vuruyor. Dedim ya geçen yazımda kızlar, cinsiyetinin önemini temizlik, bulaşık sanıyorlar diye. Öğretmen arkadaşlarımla paylaştım bu düşüncelerle büyüdükleri için üzüldüğümü. Aslında onlar hakkında konuşmuş oluyorum ama düşüncelerini yıkma derdiyle etrafa ne yaparız diyorum. Öfkeden çok bir yanardağı anlıyorum. Yanıyor içi ve patttt. Bereketli olayım diye tıpkı yanardağ gibi buraya yazıyorum. Öğrencilere de tekrar yazın dedim, güzelce, etrafınızdaki kadınlara sorarak. Hepsi bugüne miydi hocam, dedi. Ben de bana verilen bu duyguların hepsinin bugüne ödev olduğunu bilmiyordum ama yaşadım. Kendime geçer not vermedim. Kurtarmak için sizinle konuşuyorum. Halbuki pazartesiyi çok sevdiğimi ve salıyı o kadar sevmediğimi söylemiştim bu sabah. Arkadaş da salıya güzel bir anı biriktirelim dedi. Ama pazartesi durur mu? Durun ben bizi eşitlerim, dedi. Sanırım tatile ihtiyacım var. Öğretmenlerin çoğunluğu böyledir, biz iki yüz ya da daha fazla kişiyi bir günde bir arada görüyoruz. Bunu beş günle çarpın. Kafamız ve kalbimiz çarşamba pazarı gibi oluyor. Sonra öğretmenler çok tatil yapıyormuş. Sizin tatil dediğiniz bizim evde ruhumuzun bir şeyleri sindirmesi. Yılanlar gibi yuttuğumuzu günlerce sindirmeye çalışıyoruz. Bize de yılan demiş oldum ama göz kapakları ve kulakları olmaması bakımından benziyoruz. Göz kırpmadan o kadar öğrenciyi takip ediyorsak göz kapaksız ve onca çocuğun sesine dayanıyorsak kulaksız olmalıyız.
Bu benzetmeden de sıyrıldıysak bu aralar bir konuyu çok düşünüyorum. Onu anlatayım. Arkadaş diyor ki kanatmazsan yaran iyileşecek. Bence kanatmak dediği düşünmek. Düşünmemeyi düşünüyorum. Bu düşünüş daha çok düşündürüyor. Aklıma yerleşmiş ama evsiz olduğunu söylüyor. Bazı düşündüklerimiz böyle nankördür. Biz de anahtar vermiyoruz tabii haklı o da. İnsan evini kendi bulmalı. Evin kalkıp halkını bulduğu nerede görülmüş? Ya bu düşüncem de ev olduğunu ve benim halk olduğumu düşünüyorsa? Dünyada işler ev ve hâne halkı diye ilerliyor. Başka bir ihtimalde ev ve evin, halk ve halkın birleşimi ya da bambaşka bir şeye dönüşüşümüz olur mu? Bilmem ki...
Bu kadar yanmaktan bahsetmişken bir bilgi bırakıyorum. Mazhar Alanson Yandım Yandım şarkısını Medine'de yazmış biliyor musunuz? Bizim de böyle yandım derken kendimizi bir serinlikte bulmamız yok mu? Var mı Allah'ım, yazdın mı? Ben buraya yazıyorum, sen kaderime? Baka baka doyamadımmmm hem kokladımmm...
Yorumlar
Yorum Gönder