BAZEN ÇİÇEK BAZEN OT

 

    Epey zamandır taşıdığım bir ağırlık var. Eve geldiğim için tartıya çıktım, baktım. Aynı kilodayım. Tartıda her şey yolunda ama ağırım hâlâ. Bir hortumun içinde dönüyorum ama hortumun başını arayıp duruyorum. Aslında duramıyorum. Bu yüzden buradayım. 

    Hortum, şehirden topladıklarını bir araya getirir. Durduğunda bir bakarsın ki bir çocuk ayakkabısı ile şemsiye sapı aynı yerde duruyordur. Alakasız dersin ama hepsi şehrin içinde olduğu için bağlantılıdır. Yerine koyman gerekir. Şimdi benim de "gereksiz mi yoksa kendim için yapmalı mıyım" ya da "yetmem gereken insanlar var mı yoksa yetiştiklerimin beni geride bıraktılarını unutmamalı mıyım"  sorularını cevaplayıp bu fırtınayı dindirmem gerekiyor. Peki fırtına nasıl başladı? Gök gürültüsünden anlamayıp ben niye çamaşırlarımı ıslattım? Bir masadayız, aynı hedefimden büyük bir inançla bahsediyorum. Şimdiye kadar olmamış ya kimse dinlemiyor. Orada benim göğüm gürlüyor. Yine başka bir masadayız. Açık kalmış yerlerine, hedef diye bakılıyor. Benim gök, bu kez ışıklarını ala ala gürlüyor. Hayatım boyunca sırları sevmediğim ve şeffaflığa inandığım için benim kolu kırık kapımı herkes tanır. Ama insanlar evlerini bırak, sokaklarına bile perde çekiyor. Ben de mahalleme perde bakıyorum bu aralar, yeni alıştığım için güpürsüz olsun diyorum. Olayları kapalı anlattığım için üzgünüm ama havalar böyledir. Yağacağı zaman kendini kapatır. Psikologların, profesörlerin, peygamberlerin insana yatırım yapın dediği yerlere, onlar bizi gömdükleri için bu aralar mesafeliyim. Eve gelen teyzeler tesbihlerinde bir Allah'ı övüp bir kuluna akıl vermeyi nasıl beceriyorlar? Peki teyzecim tarif ettiğin yolda ben kayboldum ama o yoldan hiç gitmemiş gibi not alıyorum. Peki hayırlı olsun, başın sağ olsun yoksa da canınız sağ olsun. O dalda olgunlaşıp olgunlaşıp düşmüyoruz tuhaf. Sapımız güçlü veya taze. Ama kırılıp çürümemek için de bir şey yapmak gerektiği için yazıyorum. Her yazdığım, düşündüğüm oluyor evet ve her yazıya döktüğüm döktükten sonra benim değil. Kurtulma bir nevi.

     Herkes çok yoğun ve herkesin canı sıkılıyor, nasıl bir çelişki? Ben de bu durumlara canım sıkılmasın diye ve görünür yoğun olmak istediğim için yüksek lisansa başvurdum. Aslında mevzu işime bakmak, hani şu " işine bak kardeşim" mahalle sözü savurmasından. İşime bakıyorum, hatta işim olmayanlara da bakıyorum. Bu yüzden evime biraz erken gelip dinlenmek istiyorum. İşler nasıl da göründüğü gibi değil değil mi? Dışarıdan hayatımı yaşıyor gibi duruyorum, yaşıyorum da... Ama başkalarının yaşayamadığı hayatları görüp onların da elinden tutuyorum. Onlar hayatı yaşama noktasında beş yaşında kalmış, aramızda hiç doğmamışlar bile var. Ritim, adım, merhamet yorgunluğu... Dinlenince ve yavaşlayınca geçiyor. Yavaşlayınca çarpa çarpa da gitmiyorsun hayata. Dün sol şeritte giderken köpeği görüp yavaşladım ama köpek durmadı ve orta şeritteki görmediği için o çarptı köpeğe. Trafikteydim, şok olamazdım. Arabayı durdurduğumda içimde çalkanan ölüm, çoktan yağ bağlamıştı. Payıma düşeni alıp tonca yükle eve girdim. Her şeyi yerleştirdim. Yerleştirdikçe ben de düzene girdim ve içsel olarak  hâlâ devam ediyorum. Mesela ilk cümleden beri daha iyi hissediyorum. Gördükçe, yazdıkça, farkına vardıkça... Biliyorum bu hâlime yarın gülüp buraları hep batırmışsın deyip sileceğim. Kendimi yine de sulayacağım. Evdeki çiçeğin boynu bükülmüştü, dün su vermiştim, bu sabah yapraklarını dikmiş. Bu böyledir. Çiçekten bir farkımız yoktur ama yaşamak anlamında ottan farklıyız. Basmayı düşünüyorsanız ottan da farkımız yok. Belediye tabela uyarısı geçerlidir. Alakayı kendi dünyamıza göre düşünelim.

Yorumlar

Popüler Yayınlar