NEREDE O YENİ BAYRAMLAR?

 Örümcekler, şarkı dinlemeyi çok severmiş biliyor musunuz? Şimdi kulağımda müzikle bu yazıyı yazarken içimin örümcek bağlamışlığı ne kadar da örtüşüyor. İçime uğramadım, hep bir şeyler dinleyerek atlattım uzun bir zamandır, yarın da bayram. Bir bayram temizliği yapayım, dedim. Aklımda hangi bayramım var, onu düşündüm. Muhtemelen sekiz- dokuz yaşlarındayız. Mahallenin evlerinin kapılarını çalıyoruz, el öpüp şeker topluyoruz. Şekeri güzel olan evlerin önünden geçerken 'ne iş yapıyorlar ki' diye düşünüyoruz. Büyüyünce şekeri güzel olan evlerden olacağım, diyorum. Büyüdüm, şimdi şekere sevinen çocuk kalmadı. Ben de büyümedim sanki. Hâlâ içimde bayramlık alırsam her şey başka olacak hissi var. Bayramlıkları giyip, büyüklerin karşısında çıkıp ne güzel olmuşsun denip sevgi alımını  hızlandırma işleri... Böyle miydi bayramlarım?Hayır... Şimdi anlatacaklarım bir yara değil tespit. Heyecanlarım çocuk ama çok şükür kabullennişlerim bir dahaki sene giyerim diye hep büyük. Biz bayramlarda hep köye gideriz herkes gibi. Sevdiklerimizle geçireceksek ölenler ve yaşayanlarla hepsi olmalı. Köklerin ve dallarla... Bir öğretide okusam güzel bir düşünce derdim. Ama bizde çocukken şöyle oldu hep: Şehirde oturanlar olarak köye gittiğinizde hep bir soru vardır. "Köyü mü seviyorsun yoksa Çarşamba'yı mı?" Köyü seçersen onlardan ama şehri seçersen toprağını unutmuş, bir de okuyorsan kibirli etiketi yersin. Verilecek en dürüst ama en yanlış cevabı verdik hep. "İkisini de." Hiçbir yerli olamamanın cevabı. Yani ne orası kabul eder, ne diğer taraf. Köyde şehirli dediler, şehirde köylü. Ben hangisiyim? Hayalim köy kadar sakin, yeşil bir yerde sevdiklerimle muhabbet edip,  kitaplarımı okuyup bir bahçe yapmak, birkaç hayvanım da olursa güzel olur. Yine cevabım aynı, yani Allah kabul etsin ki "ikisi de". Şimdi de çocukken olduğu gibi cevabımdan memnunum ama bayramda köye gitme hevesim yok. Geçen bayram el öpmeye gittiğim evler, gübre atmaya gitmişti. Biz de büyüklerin olduğu ev olarak çok gezmedik zaten. Hayat telaşlarımız farklı. Mutluluk ve beklentiler değişken. Ben ailemle geçirmek istiyorum ama bu kez etrafın soruları yoruyor. Kaçmıyoruz, takılmıyoruz, üzülmüyoruz ve inanıyoruz tabii ki. Sadece tespitler... Hayırlısı, Allah büyüktür, tabii haklısınız, inşallah ve sakin gülümsemeler...  Bayramlar için ettiğim bir dua var. Bu bayram da olmadı. Bir dahaki bayrama artık. Sadi Şirazi diyor ki:  "Bize bir ömür daha lazım vefatımızdan sonra. Çünkü bu ömrümüzü sadece umutlanmakla geçirdik." Umut ediyorum dostlar, o yargılamayan, sevgiden iskeletli insanlarla sadece nasıl olduğumuza önem veren soruların olduğu  bayramlar olacak... Etrafım kötü değil ama sadece onlardan değilim. Bu durumda ben mi kötüyüm? Hayır, iyiden ve kötü kavramlarından öte bir yerdeyiz. Yani akrabayız. :)  Sevdiklerini biliyorum ama insanların konu çeşitliliği olmadığında muhabbet açmak için sordukları ve düşünmeden cevap verdikleri noktalar vardır. Bu; atanma, evlilik, çocuk, borç, gelmeyen aile bireyleri, yaralar ve fazlalıklar... Her şey olabilir. Ben diyorum ki bunların olmadığı bir masada oturmadım hiç. Siz oturuyorsunuz, görüyorum. Ya da istediğinizde masadan kalkıyorsunuz. Ben de kalkıyorum ama yediğim karnımda benimle geliyor. İki sevilme bir tokat örgüsünde, Tokat yolları taşlı ama onlar da   hep on beşli diyerek kendimi oynatıyorum. Yani her şey yolunda. Ya kediler gibi öleceğimizi hissettiğimizde saklanacağız ya da bundan ölünmeyecegini öğrenip ortada olacağız. Hem bir doktordan ölüm korkusu arttığında üreme olasılığının da arttığını dinledim. Savaş esnasında ve sonrasındaki doğumların artış sebebinin bilimsel bir açıklaması. Yani dostlar ölünse de doğuluyor. Ben öğrendim, sadece bayramsa her eski bayram özlenmez demek istiyorum. Ben hayal ettiğim o gelecek bayramları özlüyorum hep. Bir öğretmen arkadaşım bizi iftara çağırıp hep hayalim bekar, evinden uzak arkadaşlara iftar sofrası hazırlamaktı dedi. Yani o günkü sofranız güzeldir ama hep hayal kurduğunuz daha güzel sofralar vardır. 

Böyle şeyler düşünürken nerede olduğunuzu unutmamalısınız. Öğrencilerimle top oynuyordum. Fark ettiler. Geçende de merdivenlerden inerken birkaç bir şey düşündüğümde fark etmişler. Bir gülle geldiler. Yüzüm gülsün diye. Onlara ders anlattığımda anlattığımı alamıyorum ne yazık ki ama dersten önce aç mısın, uykusuz musun, evde bir şey mi oldu diye değer verişlerimin karşılığını aldığımı görüyorum. Ayrıca yine öğrencilerim ve öğretmen arkadaşlarımla okulun bahçesinde küçücük karnımıza kocaman ve uzun sofralar kurduk.  Kendi kurduğum ilişkilerin orucunda arındığımı, iftarında ve bayramında çok mutlu olduğumu biliyorum. Benim insanlarım aç bırakmayan oruç, benim insanlarım şeker... O videodaki abi gibi biz de deriniz hani. ;)

Yorumlar

Popüler Yayınlar