BOYALI KUŞ

 

  Bu hafta Boyalı Kuş romanını okudum. Kitaplığınızda olsun ama kalbinizde uzun süre tutmayın. Arkadaşınız alır ve getirmeyi unutursa entelektüel imalarda bulunup istemeyin. Bakın niye? Boyalı kuş ne demek biliyor musunuz? Değişik renklere boyanıp salınıverildiğinde kendi türü tarafından parçalanıp öldürülmeye çalışılan kuştur. Daha adı böyleyken içeriği şöyle bir duruversin. Eeee romanı anlatmayacaksam ve ben de zaten bloğumda roman çözümleme yapmıyorsam bu nereden çıktı? 

   Bu hafta biraz boyalı kuşu takip edecektim ki son anda kendi rengimi buldum. Kendimi bana ait olmayan renklere boyadım, sonra kendime yabancılaştım ve kendime saldırdım. Son anda kendimi gözlerimden tanımasam  kim vurdu'ya gidiyordum. Kim vurdu'nun cevabı da "ben". Hiç o konulara girmeyeyim, olumsuzluk yok. Kendimi boyadım demiştim ya, aslında beni kurtarıp yıkayan iki güzel insanımı anlatayım. Geçen günlerde dram kraliçesi olup cümlelerden halkımla huzurunuza çıktım. Umarım çarşı pazara inip görmeye gelmemişsinizdir. Ablam dedi ki: Saçmalama, sen Bihter Ziyagil'sin, kendine gel. Ehehehe. Öyle demedi de bunlar senin dertlerin değil, bizim her şeyimiz var şükür, olmayana da bu kadar odaklanmaya gerek yok, dedi. Ben evimi arıyordum ve pat önüne düşüverdim. Az önce eve gelirken öğrencim dedi ki nereye gidiyorsunuz hocam? Eve dedim. Sizin eviniz biz değil miyiz hocam, gitmeyin dedi. Bu cümleler de evimin zilini çaldırdı. Bu kızlar her şeyi biliyor ama neyi bildiklerini bir bilseler... Doğru dedim, siz benim evimsiniz. Onlarla o kadar güzel bir cam kenarından gidiyoruz ki üstelik evimizi de alıp. İkisinin bir arada olması imkansız bir sıradanlık.  Bana lise öğretmenliğini soruyorlar, memnuniyetimle falan ilgileniyorlar. Bu arada size her gün "sevdiğiniz rengi nelerde görmeyi seversiniz" gibi sizin bile kendinize sormadığınız soruları soran ve cevabını merakla bekleyen bir grup olması iyileştiriyor. Neyse bana lise öğretmenliğini sorduklarında dedim ki lise öğretmenliğini ve sizi çok seviyorum, dört yıl boyunca sadece sizi sevsem bile bunun sizi geliştireceğini biliyorum. Sevilmenin öz güvenini, birinin kaç şekilde sevilebileceğini göreceksiniz. Sizi duyup dinleyeceğim ki birilerini duymanın yollarını öğreneceksiniz. Tek işim bu olsa da ne yüce bir iş. Sonra kıkırdadık. İçinizden küs olanlardan biri özür diledi ve diğeri affetti. Alkışladık ve ağladık. Yani ben de. Sanki çocuklarımdan ikisi ben olmadan bir şeyleri halletmiş gibi gururla baktım, ölebilirim rahatlığıyla...Ama tam o an yaşadığımı hissettim. Arkadaşlar dedim, benim gözler denize sıfır ve ayaklarım o denizlere girmek için hep çorapsız, şaşırmayın. Sonra diğer sınıfta yazıları kötü olduğu için yazı çalışması yapıyorduk ki içlerinden biri " Hocam, stres yaptığımız için kötü yazıyoruz şu an." dedi. Dedim ki hayat stres dolu ve hep olacak. Strese rağmen, stresi küçümseyerek içinden güzellikler çıkaracağız. Hayatın her evresinde bir yaşam telaşında yaşamaya doyacağız. Merak etmeyin strese değil güzelliği çıkarmaya odaklanacaksınız, dedim. Söz verdiler. Bana o an kızdıklarını biliyorum ama bir yerlerde onlara kızmasınlar diye yapıyorum. Yazıya özenmeyi öğrendikçe hayatınıza da çekidüzen vereceksiniz, yazıyı yazdığınız kişinin değeriyle hayatınızı yaşadığınız kişilere önem arasında bir fark yok. Sen bizim gündüzleri ders yaptığımızı mı sanıyorsun Memati? Bence yaşamak, böyle her şeyden onu taşırdığımız bir şey.

Yaşamak denince bir yaşam döngüsünü daha anlatayım bu haftadan. Arkadaşlarımın kötü olduğunu hissediyordum bu hafta ama sıkboğaz etmeden anlamaya çalışıyordum. Telaşlı kuşlarım başlarında dönüyor ama kanat sesime de dikkat ediyordum. O sırada hepimiz aralıklarla birbirimize senin bu hafta bir şeyin mi var, diye sormaya başladık. Gözlerimizden ruh röntgeni... Röntgen çekinirken hareket etmeyin lütfen. Durduk öylece ve birbirimizin nasıl olduğunu sorarken iyileştik. Bu sorulma hâli iyi gelir bazen, bir sarılma hâli de. Reçetesiz satılmaz. 

Reçeteme bir şeyi de kendim için ekleyeceğim. Size en başlarda iki iyi insanımdan bahsetmiştim. Diğerini de anlatayım. Bir arkadaşım dedi ki: " Sen mutsuz insanlardan etkileniyorsun ve kendin de düşüyorsun." Arkadaşlar, benim bu birinin kendini yalnız hissetmesin diye otobüsü gelene kadar onunla oturmalarım ve kendi otobüsümü kaçırışım...Bu uyum hâlinin fazla dozda alınışı... Biri fark etti ve yüzleştim. Reçeteye şöyle yazıldı: Boyalı kuşu unutma. Kendi renginin dışında boyandı ve tanınmayarak türü tarafından parçalandı. Başka renklere saygın olsun ama o başkasının rengi. Kendi rengini koru. O huzur, umut ve hayalden kanatlı renklerini... Üç tekerlekli bisiklet gibi. Acemilik değil tüm tekerlekleri sevme hâli... Gökte kanat, yerde tekerlek...Farz et ki kuş, farz et ki insan...

Yorumlar

Popüler Yayınlar