ARADA NE OLMUŞ?
Günlerdir aklımda öğrencimin sorduğu bir soru var? Cevap bulmak için düşünüyorum ama ne desem oturmuyordu. Soru şu: " Hocam, kefenin cebi olsaydı ne koyardınız?" Dünyadan bir şey götürmeyi o kadar düşünmemişim ki soruya bilet bulamadım. O kadar kefenin cebi yokla büyütüldük ki ya olsaydı sorusunu hiç cevaplamamıştım. Bu soruyla meşgul oldum uzun süre. Neyi koyacağımı bulsam eee zaten cennette istediğimde olur ki diyorum. Cehennemse hikâyenin sonu, cebimdeki de kurtarmayacak. Böyle böyle evi temizledim, bulaşıkları makineye dizdim, balkonu yıkadım, çöpü atmaya yürüdüm, yemeği karıştırdım, okuduğum yeri okumadım. Sonunda son zamanlarda yaşadığım bir olay idrak ettirdi ve kendi cevabımı buldum. Çünkü herkesin cevabı eminim farklıdır.
Dedim ki kefenimin cebi olsaydı, ellerimi koyardım. Bana her şeyin geçici olduğunu, boşa uğraştığımı ellerimin bomboş kalışı hatırlatıyor hep. Hayata tutunmak da bırakmak da ellerin eylemi. Kaderi ellerden okuyanlar var, belli ki iyi bir kitap. Allah' tan ne istiyorsak elimizi açıyoruz, belli ki iyi bir mektup. Dünya oyalanması dediğimiz her şey tırnaklarımızla kazıya kazıya oluyor, belli ki iyi bir çiftçi. Yaşam belirtisi için bir nabız oradan yoklanıyorsa öldüğümüzde de elimiz yere doğru düşüyor, belli ki iyi bir muhbir. Selamı eller yapıyor, vedayı da. Belli ki iyi bir başlangıç ve bitiriş. Ben kefenimin cebine ne koyacağımı, aylardır uğraştığım bir şeyin geçenlerde olmamasıyla ellerim boş kalınca karar verdim. Bana iyi bir hatırlatıcı oldu. Bazen boş kalır, elimiz üzülürüz; bambaşka bir yerden dolar, seviniriz... Ben bu mahallede dilenirken mendilimi yukarı mahalle dolu getirince anladım. Her emeğin karşılığı alınmaz, her şey emekle olmaz. Geçende öğrencimin geleceği için ona göre çaresi yok dediği şeye çare bulduk. Çok mutlu oldum, sadece onun da çok mutlu olduğunu söylemesini bekledim, demedi. Sonra onun için sadece ders anlattığım bir öğrencimden üç sayfalık mektup aldım. Benimle aynanın karşısına geçmiş gibi konuşuyordu, kimselere anlatmadığı yanlarını siz anlarsınız diyerek yazmıştı. O geceki uykumda dişlerimi sıkmadım. Diş doktorum buna sebep kesin içine atıyorsun diyor, ben buraya yazdığımı düşünüyorum. Neredeyse berrak bir suda şeffaf bir balığım, daha nasıl olmalı bilmiyorum. Ayrıca bana sol tarafımla daha çok çiğnediğimi söyledi. Ne yani ben sağ elimle yiyip denge için sol tarafa mı gönderiyorum? Baktım haklı. O yüzden sol yanımda çürüklerim varmış. İnsan, en çok nerede çalışırsa orada mı çürüyor? Düştüğüm ayak da sol. Bu aralar solum baştan ayağı yaralı. Isıtıcım da ısıtmadı. Sen tüm kış üşü, ısıtıcı alma. Yazın al, ısıtır mı sandın? Vakitsiz ve geç kalınmış...Geri gönderdim, bir sonraki kış için favorilerime ekleme yapmak da odun toplamak sayılır mı?
İşlerin yolunda gittiği yer; ailem, dostlarım ve iş arkadaşlarım. Saçlarımızın bulutlara takılacağı kadar göğe yakın yerlere çıktığımızda çay içtiğim insanı unutmayacağım. İnsana yardım için bildiği her şeyi aktarırken telaşlı olan ev sahiplerini de. Aklımın içine girebilseler bilgiyi yatırıp üstünü örtecek insanlar... Yolda adres sorulunca bir insanı gideceği yere yerleştirmenin huzurunda payı olmayı seven insanlar... Arayıp soranlar, arayıp soramam diye yerime arayıp cevap bulanlar...Elime sığsalar keşke. Sizi bir elime geçirirsem başka bir dünyaya da geçirirdim ama olmuyor. Gidenler kefeni cepsiz ve cep telefonsuz gitti. Arayıp öğrenemiyoruz. Öğrencim cep telefonunu almak istemişti. Ola ki koydu cebine acaba ne söylerdi, söylerdik? Dünyaya başlarken anne karnında ilk kulağımız oluştu, biz ilk ne duyduk? Son olarak ne duyururduk?
Bu aralar doğum ve ölüm üzerine o kadar okul projesi yaptık ki yazılarım bu konuyla dolmuş. Bir varmış, bir yokmuşuz. Arada ne olmuş?
Yorumlar
Yorum Gönder