NE OLDUĞUMUZ VE NE ZAMAN ANLADIĞIMIZ...

 Bir yıldır beklediğim, ayı balkondan izlemeli günlere geldik. Ay ışığında şarkısını da açtım. Gözümü almayan ama gözümü alamadığım bir güzelliği geçen akşam bakkala giderken fark ettim ilk. Yanıma telefonumu alsaydım size de gösterecektim. Elektrik tellerinin altına denk düşüyordu. Sanki tüm kış ağlamış bir ay, bir yaz gecesinde kendini asarak kuruyordu. Hemen dedim hemen kendi evime gidip balkona halı, masa, sandalye atıp bu şeyi izleyip bazı şeyleri anlatmalıyım. Şansıma bu akşam yine var. Ve kurbağa sesleri de... Ömür bir an olsaydı nasıl bir atmosfer oluştururdunuz? Ben şimdilik anlattığımı... 

Yine geçen gün bir programda duyduğum soruyla devam edeyim. Ne olduğunu ne zaman anladın? Ben neyim diye düşünüyorum kaç gündür. Aklıma birçok cevap gelip geçerken birini elinden tutup tarafıma çekmeye çalışıyorum. Abla, kardeş, torun, yeğen, kuzen, evlat, hala, alt komşu, öğretmen, sıra arkadaşı, sırdaş, öğrenci, seyirci, vatandaş, aşık, düşman, unutulamayan, hatırlanamayan, yolcu, yaya, müşteri, hasta, belki usta... Başkalarının ne çok şeyiyiz ama bunların hiçbirinde kendimizin hiçbir şeyiyiz. Kendimizin neyiyiz? Olabildik mi bir şeyi? Kendime sora sora, kendimi uzun zamandır eleştirip düzelte düzelte, belki de düzeltemeye düzeltemeye içimde bir estetik operasyona başlamıştım. Sonra mükemmel iyinin düşmanıdır diyerek kendimi masadan kaldırdım. İyi kötü gidiyoruz işte. Eskilerin neden "nasılsın" sorusuna "yuvarlanıp gidiyoruz " cevabını verdiğini anlamaya başladım. Dünya ervahı ezelden beri dönüyor, biraz da akışa bırakıp onunla birlikte yuvarlaklar oluşturarak gitmek en iyisi. Dönerken köşelerimiz törpüleniyor. Keşke yaşadığımız her şey, oluşturduğumuz kişilikler suretimize yansısa. Ne çok isterdim. Evet, o Dorian Gray'in Portresi romanı gibi. Kalbi kötü olanlardan bir koku gelseydi mesela. İki yüzlülerin gerçekten iki yüzü olsaydı. Geçende dışsal bir kusuru olan arkadaşı eleştirirlerken dedim bunu en çok. Keşke kalpler kötülüğüne göre ayın yüzü gibi delik deşik olsaydı. Kalpte bir delikte bile hemen kapatmaya çalışıyoruz, böyle olsaydı nasıl olurdu? Bir akrabamız kesin elekten bir kalple ömrünü ziyan içinde elerdi. Örnek vererek gideyim, düğünleri olacak bu akrabamızın ve hasta olan yakınımız ölmesin diye dua ediyor. Nasıl da kendimizin daha iyi bir günü için başkasının ölümüyle ilgileniyoruz? Hasta olan yakınımız da abisinin ondan daha çok yaşadığını konu komşuya anlatıyor ki Azrail'in kulağında adını unuttturmak istiyor. Nasıl da kendimizin daha çok günleri olsun diye başkasının ölmemesiyle ilgileniyoruz? İnsanlar nasıl da insan? İnsanlar nasıl da insan değil? Yani nereden baktığımızla ne olduğumuzun tam zıttı da olabiliyoruz. Ne olduğun sorusu bu kadar muallakken ne zaman anladın sorusuna cevap  vermek büyük bilgelik ya da cahillik. Siz karar verin.

 Ne olduğumuza geçen hafta il "birinci" diyerek bir karar verdi. Babaanneme izletiyorum birinci olduğumuz videoyu. Babam dedi ki "babaannen anlamaz o konuyu." Başta yükselirken sonra yavaş yavaş söndüm. Haklıydı. Hayatı boyunca kalabalıktan dolayı yalnızlığı tatmamış, dört eltiyle ve onların sekizli, dörtlü çocuklarıyla yaşayan babaannem kalabalık içinde yalnız kalamadı ki hiç. Yalnızlığın tadını tatmamış bir insan tatsızlığını bilir mi? Bahçede imece vardı yalnız kalamadı, süt sağsa sırtında bebesi oldu, yastığa başını koysa yalnızlıktan önce yorgunluk buldu. Kimsenin olmadığı bir yer varsa da konu komşunun dedisi kodusu... Bazen dedim ki bazı insanların kalabalık içinde yalnızlığı hissetmesi bile konfor. Bir yerde o yalnızlığı deneyebilmiş ve hissetmiş. İnsanı mezarında bile yalnız bırakmayan bir zihniyet var eskilerde. Şurada yatan dedenizdir, ninenizdir, amcanız, doğumda ölen kuzeniniz... Yani yine yalnızlık olmayan kalabalık. Şimdi ben babaanneme kalabalık yalnızlığın kötülüğünü nasıl anlatayım? Kalabalığın sesinden iç sesini duydu mu? TV'de Survıvor açıktı, baktım ona kaymış gözü. Ne de olsa hayatta kalma mücadelesi. Yani ömürlerince yaptığı şeyler. Oyunu kazandılar, yemek ödülü. Aaaa bu büyükninemin yaptığı gibi. Yağları sandıkta kilitle. Yaşam mücadelesinin öğle vaktinde bir kaşık ver. Acun'un ve kayınvalidelerin buluştuğu bir yer var. Videoya konu seçerken diyordum ki kesin herkes hissetmiştir , muhakkak ömrümüzün bir yerinde hepimizin ortak derdi. Bazı dertler, bazılarına lüks. Bazı dermanlar, bazılarına zehir. Bazı hiçler, bazılarının aradığı tam. Bazı olmuşlar, bazılarının hiç olmamışı. Yani ne olduğumuza cevap verebilen kişi, ne oluyor da...Ne mi oldu şimdi? Ne olmuş da? 

Yorumlar

Popüler Yayınlar