YAŞARKEN YAŞAMAK...
Aile evinden selamlar, sizinle biraz konuşabilmek için bizimkileri sessize aldım. Odada çalıştığını gösterme amacıyla arada duran derin dondurucuyu sessize alamayacağım için kulaklığımda Dediler ki'den Anlarsın şarkısını açtım. Şimdi çok yanlış anlaşılabilecek bir mevzuyu umarım anlaşılabilecek bir sadelikte anlatırım da şarkıyı haklı çıkarırız. Mevzumuz ne? Beş dakikalık psikoloji videoları, burçlar, nazarlar, göndermeli paylaşımlar...Yani sadece yaşamak yerine bize cehennem olan başkaları için ve onlara göre yaşamak... Ne demek istiyorum hemen açıyorum.
Bir masada oturuyorum. Herkes şöyle konuşuyor: " İçindeki çocuğa sarıl'mış, erteleme hastalığı aslında otoriteden kurtulunca çıkıyormuş, bu kader atalarımızın bir suçuymuş, cümleler ben'le başlıyorsa narsistmiş, babanla aranı düzeltirsen karşı cinsle ilişkin düzelirmiş, dayınla aranı düzeltirsen ayıyla aran iyi olurmuş." Arkadaşlar ama yeter artık daha. Bunların hepsini ben de yapıyordum bu arada. Önce kendime yeter. Yanlış mı diyeceksiniz. Hepsi doğrudur, kişisel gelişmeler de sevindirici. Eeee o zaman sorun ne? Özümsememek, eyleme dökülmeyen, derine inmeyen, derimize işlemeyen yanımızda gezen bilgi hapları. Beş dakika reels videoları izleyerek bir insanın hangi evde doğduğunu, kimlerin ona taş atıp hangisinin kanattığını, hangi döşeklerde yatıp hangisinin battığını, hangi sayfaları kapatabilip hangisinin açık kaldığını anlayamazsınız. Bir travma lafı bu kadar ağızlarda sakız olup şişirilip şişirilip birisinin yarasının patlatılabileceği bir konu olmamalı. Haklısınız 80'ler, 90'lar kuşağı çok fedakâr oldu ve her şey içinde kaldı. İçeride ışığı yanmayan odada alamadığımız oyuncaklar, kendisiyle oynanmayı bekliyor; çıkamadığımız sahneler çıkmayı bekliyorken yiyemediğimiz dondurmalar eridi. Haklısınız ki sorun çıkarmayalım derken hepsi şimdilerde kapıyı zorluyor. Evet, yanlış davranışlarla bu adrese geldik. Şimdi sizden bir yerde ayrılacağım. Artık okuduk, izledik, sorunu bulduysak sorumluluk alalım mı? Hayat kötü gittiyse de bu sorun çözme becerimizi geliştirmez mi? Bazen yolunda gitmeyen işlerimize bir suçlu ararken hazine bulmuşuz gibi hissediyorum. Anne, baba, atalar, çevreler, akrabalar, arkadaşlar... Hepsi bir iz bırakmış olabilir, sorun onlar da olabilir hatta tamam peki onlar.Eeee şimdi ne yapacağız? Kendi hayatımıza bir el atıp cehennem olan başkalarını dışarda bırakma zamanı gelmedi mi? Güzelleştirmek için eyleme dökmesek mi? Böyle deyince de sadece kendini önemseyen bencil insanlara dönüştük. Yani haydaaaa! Ne yapalım? Makinede devri ayarlayamayıp kırışık çıkarttığımız kıyafetleri şimdi ütüleme zamanı. Benden bize giden bir yolculuk olmalıydı. Neyse hallederiz.
"Ben iyilik yapıyorum, bana neler yaptılar?" İyilik yaparken bu ihtimal de vardı, biliyorduk, yalan mı? Sadece iyilik olsun diye yapalım ve karşılıksız geçelim. Şu köyde şu olmuş, bu mahallede sokak yokmuş. Dedikodular ve mış mışlar... Artık bunlar da ağzı açık bırakılmış çöpler gibi üstünüze sinmedi mi? Ben bu mahalleyi çok sevmezdim ama benim hakkımda olursa bu mahalleden bir geçiyordum. Şimdi kendi dünyamın haritasında o mahalleye hiç gitmezsem olduğunu nereden bileceğim demeye başladım. Hadza Kabilesi hakkında konuşsam ve onlara söylense takarlar mıydı? Sanmam çünkü bağımız yok çünkü onlar bir şeyler avlamaya öncelik veriyor. Yani ya bağımız olmayacak ya avlayacağımız bir hayatı kaçırmadan yakalayacağız.
"Ben her şeyimi anlattım ama o nazar olur diye anlatmamış." Çocukken takımında kimin olacağına önce kim karar verecek diye saymaca yapardık. Tekerlemeye göre adım adım gidiyorduk, bir sen ve bir karşıdaki. Yani bir sen ve bir o, denge. Sen koşarken karşı taraf evden çıkmamış oluyorsa bir düşünelim. Ayrıca nazara ben de inanıyorum, haklısınız kimin ne gözle baktığını bilmiyoruz, evet yahu Kur'an'da da geçiyor, buna rağmen nazarcılar beni yoruyor, yalnız değilsin. Birine güzel bir söz diyeceğim, maşallah'ı unuttuysam söyletilmesi bir bozuyor. Maşallah'ı unutacağım diye tetikte gezmem de yoruyor. Sonra güzel söz söylemekten vazgeçiyoruz. Biraz akış bee güzellerim. Güzelllerim dedim ama sivilceden sorumlu değilim. Diyeceksiniz ki böyleleriyle ilişki kurma. Arkadaşlar hepimiz hayatımızın bir evresinde böyleyiz. Sade bir yaşamı tercih edip ilişki kalabalığında inzivaya çekiliyorsanız saygım sonsuz. Ama içinizde gösterme duygusu var, nazardan korkuyorsanız illaki değecek. Çünkü bazı şeyler de düşüncelerin gücüdür. Olmasından korktuğunuz yerin muhtarı olursunuz.
Ve tam tersi olan diğer durum. Hayatınızdaki güzellikleri sevdiklerinizle paylaşma isteği, onlara da fikir olur düşüncesi ne şahane. Ama kime gözdağı verdiğinizi anlamadığımız o ispatlama paylaşımları yaparken güzel bir andaki güneş battı, yemek soğudu, çocukların uykusu geldi. Sadece yaşasaydınız yaşarken yaşamış olurdunuz. Üzücü.
Artık burçlar da yordu. Bilirim ve inanırım da yalan söyleyemem. Ama sen doğduğunda gökyüzünün hareketleri yerine göğün altındaki hareketler daha önemliymiş. Bangladeş'teki terazi burcuyla Türkiye'deki bir mi? Bangladeş'te tren bekleyen terazi burcunun iki seçeneği var: Ata binmek ya da erkekse tıraş olmak. Terazi burcu olan ben tren beklerken kitabımı, kulaklığımı hazırlarım. Terazi burcu olan Türkiye şartlarında başka biri daha farklı şeyler yapabilir. Burçlar; coğrafyaları, potansiyelleri, yaşantıları bilir mi? Lütfen derin derin okuyalım, kaydırmalı videolardan öğrenmekle hayat yaşanmıyor. Ayrıca odalarda okunup hayatla yüzleştirmeyen romanlar da seni geliştirmeyecek. En güçlü roman, yaşadığın hayat. En detaylı karakterler, kendi hayatındakiler. Kitaptaki Raif Efendi'ye üzülürken komşun olan Raif Efendi'nin geçen gün cenazesi vardı. Hayatı okurken hayatını kaçırmak da üzücü. Acı sandığımız hiçbir şey yaşarken o kadar acıtmıyor, telaşa gerek yok. Yaşarken acıtmadığını düşündüğümüz şeyler, sonradan baktığımızda ne kadar kanamış, telaşa gerek var. Sara sara, güle güle, ağlaya ağlaya, korka korka cesurca yaşanıyor hayat. Bir köşende ezberleyerek yaşanan hayat, sınavdan önce unutuluyor. Mesela bana bugün on bin defa nefes al, beş yüz kere düşün, beş bin cümle oluştur, on hayal kur, yirmi hatanı hatırla, kırk kişi gör, üçünden nefret et, yedisini sev deselerdi bugünü yaşamazdım. Bazen sadece yaşamak yaşatıyor.Suyun üstünde ama sadece yüzerek değil kollarını da çırpıp yönünü belirleyerek suda serinleyerek ilerlemek...Balıklar parmaklarının arasında geçiyorken donsan da baharın geleceğini bilmek... Kuruyan bir suda kurudu diye ölmek yerine bir çölde nasıl yaşanır'a geçip yeniden başlamak... Herkesin baş etme yolculuğuna saygı duyarken herkesin bir suçlu bulduğu yerden hayatını başkasına paslama hikâyeleri dinlediğim masalarda artık susuyorum. Ve gerçekten susuyorum. Çünkü bu dediklerim bugünkü düşüncelerim ve benim tecrübelerim. Yarın bambaşka şeyler yaşayıp bambaşka bir yerde dediklerimi çizerek yürüyüş yolumu oluşturabilirim. O zaman da ayaklarıma sağlık, bugün de. Çünkü yoldalar.
Yorumlar
Yorum Gönder